• İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Yeniden İstanbul’da…

D. Mehmet DOĞAN
Ankaralıyız, Ankara’da yaşıyoruz, fakat bu şehirden sonra en çok bulunduğumuz, yaşadığımız şehir İstanbul.

Bu tabiî olarak görülmeli; Ankara siyaseten başkent olmakla beraber, birçok hususta İstanbul’un ağırlığı tartışılmaz. İstanbulluluğu 1974-1979 yılları arasında bilfiil, yaşayarak denedik, fakat Ankaralılığımız ağır bastı! Daha sonraki yıllarda her gidişimizde bu kararımızı teyid ediyoruz. Hele son yıllarda daha güçlü bir doğrulama hâlindeyiz!

Ankara’dan İstanbul’a gidiş güzel, dönüş de!

Epeydir birçok şehrimiz gibi İstanbul’a da yol uğratamadık. İki yıl boyunca, salgın şartlarında, birkaç defa İstanbul’a gitmişsek de hava limanından toplantı salonuna varış, oradan da hava limanına dönüş şeklinde oldu bu seferler. Diyanet TV’nin ramazan programı dolayısıyla yaptığımız İstanbul seferinde mekân Süleymaniye olduğu için farklı bir atmosferdeydik; bu ulu mâbedin mağfiret ikliminde olmak yanında, camiin ufuklarını seyretmek de inşirah verici idi. Süleymaniye ile buluşmamızın heyecanına cebri bir yürüyüşle Ayasofya’da iki rekat şükür namaz kılmayı da ekleyip döndük.

Bu defa, Eyüp Sultan Belediyesi’nin 6. Haliç Genç Edebiyat Günleri vesilesi ile İstanbul’dayız. Dört günlük bu program, İstanbul’da en çok bulunmak istediğimiz bir semtte, Eyüp’te, Zal Mahmut Paşa külliyesinin türbe avlusunda, bir çınarın gölgesinde icra ediliyor.

İstanbul’dayız… Eba Eyyüb el Ensarî’nin makamında, Mimar Sinan’ın mekânındayız. Bundan âlâsı ne olabilir ki? Üstad mimar, bu eğimli araziyi mimarisine bend etmiş. Nisbeten küçük bir arsada büyük mimarî dehasını göstermiş.

Elbette kadim dostlarımız Bekir Soysal ve Eyüp Belediyesi’nin yaklaşık otuz yıllık kültür emekçisi ve yöneticisi İrfan Çalışan’la aynı mekânda tekrar buluşmamız, Cengizhan Orakçı ve Hüseyin Akın’la bir arada olmamız güzellikleri katmerliyor.

Mevzu edebiyat, elbette “genç edebiyat”!

Edebiyat her dem gençtir! Bunu bize tevdi edilen “onur konuğu” ünvanı çerçevesinde kaleme aldığımız beyannamede şöyle formüle ettik:

“Edebiyat gençlerin işidir, yazmak gençleştirir!”

Açılış programından sonra ilk oturum, roman üzerine idi. Usta romancı Güray Süngü ve “genç romancılar” Yasemin Karahüseyin, Meliha Öz ve İsmail Özen, Zeki Bulduk’un yönetiminde romanımız ve romancılığımız etrafında bir ufuk turu yaptılar. Bana göre hepsi genç (ve usta) edebiyatçı olan bu yazarlarımızı pür dikkat dinledim. Romancılarımız sadece yazmakla, pratikle kalmıyorlar, teoriyi de iyi talim etmişler. Yani temelsiz bir bina inşa etmiyorlar.

İstanbul hediyesi, ihsanı bol bir şehirdir. Bugünün tuhfesi de Sultanbeyli Belediyesi’nin İstanbulensis Şiir Şöleni’ne davet edilmemiz oldu.

İstanbulensis, sadece Sultanbeyli’de Aydos ormanlarında açan bir çiçek, çiğdemlerimizden nâdir bir çiğdem…Bu sene dokuzuncusu yapılan şölenin açılışı ise Küçüksu Kasrı’nda. Hani şu Yahya Kemal’in,

Günlerce ne gördüm ne de bir kimseye sordum

“Yâ Rab! Hele kalb ağrılarım durdu!” diyordum

mısralarıyla başlıyan Ses şiirinde geçen saray yavrusu:

Sakin koyu, şen cepheli kasrıyle Küçüksu

Ardında vatan semtinin ormanları kuytu.

Sultanbeyli Belediyesi’nin kültür işleri müdürü, yazar Mehmet Mazak aradı, bu davete hayır demek olmazdı. Oraya varınca gördüm ki, Kasr’ın cephesi hâlâ şen fakat, koy sâkin değil!

O kalabalığın içinde şair dostlarla buluştuk. Sultanbeyli Belediye başkanımız Hüseyin Keskin’le kısa bir hasbihal ettik, “Onur konuğu” şair dostumuz Nurullah Genç’le hasret giderdik.

İstanbul Boğazı’nın tarihimizin mühürleri mahiyetinde Anadolu ve Rumeli hisarlarıyla taçlanmış bu tabiat harikası mevkiinde, “mevsim mütehayyil, vakit akşam”ken başlayan şölende sunucunun Hacı Bayram-ı Veli’nin

Nâgehan ol şâre vardım

Ol şârı yapılır gördüm

Ben dahi bile yapıldım

Taş ü toprak âresinde

mısralarıyla söze başlamasını, fethin yıldönümüne yakın günlerde İstanbul’un alınışında Ankara’nın gözden kaçırılmış rolünün kuvvetli hoş bir hatırlatıcısı olarak karşıladım. Hacı Bayram-ı Veli’yi, onun halefi, halifesi İstanbul’un manevî fatihi Akşemseddin’i ve büyük fethin manevî cephesinin kahramanları olan bayramî bağlılarını şükran hissi ile yâd ettim. 

Açılışta söz sırası bize gelince, şiire, şairlere, şiir dostlarına ve İstanbul’la selâm gönderdik. “Şiir, edebiyat bir milletin özüdür. Eğer o özü alırsanız, zihninden silerseniz millet özsüz kalır. Maneviyat kavramı içine bütün sanatlarımız ve bilhassa edebiyatımız ve edebiyatımızın esası olan şiir de girer. Elbette maneviyat sadece bu değildir, ama bilhassa edebiyat, söz sanatları maneviyata dâhildir ve bizi manevî olarak en güçlü şekilde ifade eden sanat da şiirdir. Şiir bu programın özünü teşkil ediyor. Kulaklarımız, gönlümüz şiirle dolacak. Belediyelerimizin bu tarz kültürel faaliyetler yapması, sadece başlaması değil süreklileştirilmesi büyük değer taşıyor. Festivali düzenleyen Sultanbeyli Belediyesine ve Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’e teşekkür ediyorum” dedik.

Küçüksu’dan ayrılırken bir şeye hayıflanmadan edemedim: Keşke Yahya Kemal’in “Ses” şiiri ezberimde olsa idi de Boğaz’ın bu şiirli akşam vaktinde onu gürül gürül okusa idim!

Ses

 

Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'Yâ Rab! hele kalb ağrılarım durdu!' diyordum.
His var mı bu âlemde nekahet gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin helecanıyle kanatlı
Bir taze bahar âlemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te,
Akşam!.. Lekesiz, sâf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Tâ karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sakin koyu, şen cepheli kasrıyle Küçüksu,
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neşeli hengâmede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar
Dalgın duyuyor rüzgârın ahengini dal dal.
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
Bir lâhzada bir pancur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
Coşmuş yine bir aşkın uzak hâtırasıyla,
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.


Âni bir üzüntüyle bu rü’yâdan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
Sandım bu biten gün beni râmettiği gündü.

genç-edebiyat-hüseyin-akinla.jpg

 "6. Haliç Genç Edebiyat Günleri'nin açılışında Hüseyin Akın'la sohbet

b.soysal,-i̇rfan-çalişan,-hüseyinl-akin,-dm.doğan-001.jpg

 "Bekir Soysal, İrfan Çalışan, Hüseyin Akın, D. Mehmet Doğan

6-halic-genc-edebiyat-roman-800x535.jpg

"6. Haliç Genç Edebiyat Günleri'nde roman oturumu: Yasemin Karahüseyin,Güray Süngü, Zeki Bulduk, İsmail Özben, Meliha Öz. 

küçüksu-kasri.jpg

Küçüksu Kasrı önünde

i̇sbtanbulensis-açiş.jpg

İstanbulensis Şiir Festivali açış konuşması

istanbulensis-mazak.jpg 

İstanbulensis toplu resim

Ali Bal, şiir meraklısı hanım, Mehmet Aycı, Burhan Sakallı, Yasin Mortaş, D. M. Doğan ve Mehmet Mazak

Bu yazı toplam 90 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim