• İstanbul 25 °C
  • Ankara 26 °C

Yeterince Deliremeyecek miyiz?

Yeterince Deliremeyecek miyiz?
Bazen, adının hoşumuza gitmesinden ya da kapağını beğendimizden dolayı aldığınız bir kitap, bizi usta bir yazarla tanıştırır. Ben de Osman Cihangir’i böyle tanıdım. Hikâyelerindeki samimi anlatım ve üslup ise beni diğer kitaplarına yönlendirdi.

“Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz” yazarın ilk öykü kitabı. Kitapta ilk göze çarpan şey biçimsel denemeler oluyor. Bu denemeler, gerçeküstü olaylardan oluşsa da kahramanların gayet sıradan görünümleri ve hikâye içindeki aksiyonları ile farklı bir boyuta ulaşıyor. Zaten okuru etkileyen şey de bu zıtlık: Akıldışı olay ve sakinlik.

Hayali Japon arkadaşıyla konuşan ve ondan tavsiyeler alan; kardeşinin ölümü sonrası ejderhaya dönüşen; vinç operatörü bir lego adamıyla dostluk kuran; karnında bir adam besleyen ve her gece iskelete dönüşen kahramanlar size oldukça normal geliyor. Sakin bir anlatımın hâkim olduğu hikâyelerde yaşanan aksiyonlar da haliyle garipsenmiyor.

Osman Cihangir’in kahramanları belirsizliği seviyor olsa gerek, hikâye boyunca en ufak bir ipucu vermeden okuru sonuna kadar sürüklüyor. Bu belirsizlik, çoğunlukla bir başkası tarafından anlatılanlar da dâhil tüm hikâyelerde sizi sonlanmasını istemediğiniz bir duyguyla karşı karşıya getiriyor. Siz de bunu memnuniyetle kabul ediyorsunuz.

Kitabın kahramanları, genelde aile bireylerinden seçilmiş. Eş, çocuk, anne baba ve kardeş yaşanan olaylarda kilit rol oynarken bir o kadar da sessiz kalmayı becerebiliyorlar. Bu da anlatıyı daha cazibeli hale getiriyor.

Yazarın bir diğer başarısı ise, okuru bir anda hikâyeden çekip çıkarması ve sonra kaldığı yerden devam etmesi. Peki, bunu nasıl yapıyor? Cihangir, durağan ama keyifli giden anlatımın içinde belki de alaka kuramayacağınız bir şey söylüyor ama o şey hikâye kurgusunun temelini oluşturuyor. Araya girdiği her an, kurguya derinlik katıyor ve biz, fark etmeden gizlice sürükleniyoruz. Buna en ilgi çekici örnek ise “Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz”de var:

生活

“[Japonca “Hayat” yukarıdaki gibi yazılıyor, avlusu olan bir ev ve yanındaki ağaçlardan biri çocuğunun üzerine eğilmiş bir anne gibi duruyor. Belki de hayat ağacıdır bunlar.]”

Eser, 13 hikâyeden müteşekkil. Kitabın ilk hikâyesi olan “Hasar Sözlüğü”, belki de tekrar tekrar okunacak bir metin. Örneğine kolay kolay rastlayamayacağımız “Hasar Sözlüğü”, muzip bir anlatıma sahip olmasıyla birlikte yüzünüze çarpan gerçeklerle örülü. Şunun gibi:

Kanser: DNA’nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır, yani babamın beynindeki hücrelerin başına gelen şey. Annemin, babamın beyin kanseri olduğunu öğrendiğindeki gibi bir yanlış izlenim edinmeyin, babamın sessizliğinin nedeni karakterinin öyle olmasından kaynaklanıyordu, beyninden değil. Herkes babamın ölmesini beklerken annem ölmüştü. Betül gibi uykusunda ölmüştü…”

Devamı: https://www.edebifikir.com/kitap/yeterince-deliremeyecek-miyiz.html

Bu haber toplam 155 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim