Arınmış bir dünya hayali sunuyor. Kimilerine tam bu benim istediğim bir hayat, kimilerine de böyle hayatın gözü çıksın dedirtecek bir hayat.
Necati Mert Usta bir öykücüdür
Zamansız, Hece Yayınları'ndan ulaştı okura. Birkaç yıldır Necati Mert'e öykü kitabı zamanının geldiğini söyleyip duruyordum. Birkaç yayınevi ile de ondan haberli-habersiz görüşme yapmıştım. Ne hikmetse çekingen kalmışlardı hocanın kitabını yayımlama konusunda. Hece Yayınları sürpriz yaparak kitabı yayımladı. Necati Mert öykülerini derli toplu görmek isteyen okurlar için çok sevindirici bir hadise oldu bu. Kimi kesim tarafından, sosyalist bu, işe yaramaz; kimi kesim tarafından da dinci bu, işe yaramaz denmiş ve görmezden gelinmiş bir süre. Son yıllarda kadri bilinir hale gelmiş usta bir öykücüdür Necati Mert. Dil yazıları, öykücülerle ilgili araştırmaları ve gazete yazılarıyla Necati hoca tam bir yazı adamıdır. Ömrünü yazının şekillendirdiği nadir edebiyatçılardandır. Adapazarı'nda mütevazı bir kitapçı dükkânı işletir. Öğleye kadar evinde çalışır, öğleden sonra bir müddet dükkâna uğrar, o arada da dostları yığışır, gün devrilince de evinde alır soluğu. Dükkânı kâr peşinde koşmak maksadıyla değil de geçimi temin etmek maksadıyla işletmektedir. Çünkü onun hedefi öyküsünü kurmaktır. İş bir araçtır. Para bir araçtır.
Öyküleri şiirsel ifadeyle anlam yoğunluğu içinde
Zamansız öyküleri daha çok Hece Öykü dergisinde yayımladığı öykülerden oluşuyor. İki bölümden oluşan kitapta birinci bölümde 4, ikinci bölümde 20 öykü toplam 24 öykü bulunmakta. Kısa öyküleri şiirsel ifadeyle anlam yoğunluğu içinde. Cümleler günümüz okurunu şaşırtacak kadar kısa. Bazen tek kelimelik bir cümle. Öncesi ve sonrası okunmadan anlayamayacağınız sözler. Bu, Necati Mert'in önceki öykü kitaplarında da karşılaştığımız bir tutum. Necati Mert öykülerini anlatırken her şeyi açık etmez. Karşısında bazı meseleleri bilen aile içinden birine bilinen bir konuyu anlatıyor gibi anlatır öyküyü. Bu bir kapalılık, bir merak, bir ne oldu şimdi şaşırması yaşatır okurda.
Aile öyküleri
Kitabın adı ilginç: Zamansız. Anlatıcı kendini yaşadığı zamanın dışında görüyor. Yaşadıklarından hayrete düşerek elbette. "Direnmek zamansız değil, ben zamansızım. Dün ne isem bugün de oyum, yarın da o olacağım. Zaman beni bağlamıyor."(Sayfa 94). Zamansız kitabının konusu aile. Ev. Mert, öykülerin hemen hepsinde ev içi hallerini anlatmış. Haller öyküsü de dense yeridir. İlk bölüm tamamen ev içi. Sanki kendi ailesini anlatıyor. İkinci bölümde öyküye komşular, tanıdıklar da giriyor. Böylece Zamansız kitabında şehir yaşamında bunalan, daralan, sevinen, didişen ve yaşama mücadelesi veren ailenin serüveni dillendiriliyor. Zamansız'da dikkatimi çeken konulardan biri de kitabı bir büyü gibi saran deprem unsuru. Öyküleri okurken sanki deprem sonrası dramı yaşatıyor yazar. Başka bir unsur da göçmenlerin sorunları. Manav adı verilen yerlilerle macir adı verilen göçmenlerin kaynaşması. "Balkanlardan salkım saçak gelişte akraba gibi olmuş herkes birbiriyle."(Sayfa 115). Hâsılı Necati hoca küçük insanların sıradan sorunlarını anlatıyor.
Yaşadığı şehri anlatıyor
Necati Mert'in bütün eserlerine yansıttığı bir özelliği de yaşadığı şehri anlatmasıdır. Sakarya denmesine çok içerleyerek ağız dolusu Adapazarı deyiverir. Adapazarı derken de gözleri ışıldar. Adapazarı'na o kadar âşıktır. Depremden sonra başka bir yere göçmeyecek kadar. İstanbul'da Adapazarı'nı özleyecek kadar. Zamansız kitabında da bir siluet halinde fonda Adapazarı sizi takip eder. Öykü okursunuz aslında Adapazarı'nın öyküsüne karışır, hocanın rehberliğinde şehrin ailelerine misafir olursunuz. Ada'msın! Hikâyemsin! başlıklı öyküde öyküyü bir kenara atar, "Adapazarı! Hikâyeli şehir!" dediği Adapazarı'nı anlatır. Bunu öyküye yeni başlamış biri yapsa acemlik sayılır ama usta bir yazar yapınca yenilik oluyor. Neden diyeceksiniz, şöyle, usta ne yaptığını, ne yapmak istediğini çok iyi bilir. Yani yaptığını bilinçli yapar. Bunun için yenilik sayılır. Zamansız kitabından sonra her öykücü kitabına kendi şehrini anlatan iyi işlenmiş bir metin koysa ona itirazımız olmaz.
Sorgulama dikkat çekiyor
Zamansız'ın kahramanları neredeyse bir roman havası verdirecek kadar benzerlik gösteriyor. Olaylar, mekânlar, kurgu değişmese bunlar birbirinin devamı diyeceğim. Necibe ile Koray sizi hemen öyküde yakalıyor. Bu da metinler arasında bir devamlılık sağlıyor. Gönüller Küçüldü kitabında gidiş unsuru dikkatimi çekmişti. Bu kitapta da sorgulama dikkatimi çekiyor. Kâh okur, kâh anlatıcı sorguya çekiliyor. Ne Güzel, Ne Mübarek öyküsünde imamların nerede olması gerektiği sorgulanıyor. Diyanet de bunu görmüş olmalı ki imam sadece caminin değil bütün mahallenin imamı olmalı şeklinde açıklama yapıldı. Yani imam camiden çıkmalı, halka karışmalı. Bu öyküde Muhsin Hoca'yı sosyal hadiseler yaşanırken görmek istediğini anlatıyor yazar. Hoca da yazarı camiye bekliyor. Ne acı ki ikisi de beklemeyi sürdürüyor. Son olarak metin yazar ilişkisine değinmek istiyorum. Metnin yazılış süreci, yazarın metne müdahalesi, olay akışına karışması gibi unsurlara bu kitapta sıkça rastlıyoruz. Buna metin yazar ilişkisi adı veriliyor. Örneğin; "Kapıyı yeni bir hikâyeye açar gibi açtı her zamanki gibi." (Sayfa 65), "Hem yazmak nedir zaten? Hele bir hikâyeci için? Bir çeşit militanlık."(Sayfa 56) ve "Rüya mıydı bu? Yok! Yok! Hikâyede idim?" (Sayfa 66) gibi. Necati Mert, günümüzün usta öykücülerinden. Allah uzun ömür verirse daha çok öykülerini okuyacağız.
Milli Gazete 20.01.2012































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.