Fotoğrafa bakınca 'dünyaya kafa tutan bir ev' dedim kendi kendime. İki katlı, sadece kendinin hacmi kadar genişlikte bir tepede asılı gibi duruyordu. Çok kısa bir süre önce aynı toprak zemini paylaştığı evler, koskoca bir semt gitmiş, dev kepçeler semti alabildiğine eşmiş, bir mahalleyi alabilecek genişlikte bir alan çökmüştü. Bu yeni çukur alanda, etrafı tamamen boşalan iki katlı bina, sanki ortaçağ şatolarını hatırlatır biçimde sipsivri bir tepede tek başına kalmıştı. Her an çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu fotoğraftan bile anlaşılıyor.
Hikâye, bir kentsel dönüşüm projesinin sürreal bir fotoğrafla özetlenmesinden ibaret. İki katlı evin sahip/leri kentsel dönüşümü gerçekleştiren firmayla anlaşamadığı için tüm semt yerle bir, daha doğrusu yerin yedi kat derinliğinde bir zeminle, düzlenmesine rağmen boşluğun tam ortasında bir ada gibi duruyor.
Kentlere yapılan büyük müdahalelerin sadece ekonomik, estetik ya da mimari açıdan tartışmalı konular olarak değil, daha insani, kültürel boyutta ele alınması gerekir. Sosyal travmalar, ekonomik rantlar göz ardı edilerek mevcut çarpıklık üzerinden şehrin dokusuna yapılan toplu müdahaleler ele alınamaz. Gecekondulaşmayla ortaya çıkan şehirlerin çarpıklaşması meselesi, özellikle 1950'lerden sonra başlayan ve 80'ler itibariyle iyice kontrolden çıkan bir toplumsal altüst oluş hikayesidir.
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/donusume-kafa-tutan-ev/51752































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.