Adı ne olursa olsun, metruk haldeki bir eser insana çok şey söyler. En başta, “geçmiş zaman olur ki…” der. Taşa dokunursanız anlarsınız; içine girip havasını teneffüs ederseniz, duyarsınız kayıp tarihin izlerini… Duyabilene… Ya da hâlâ geçmişi olduğunu zannedebilenlere…
Cumhuriyetle sadece geçmişimize set çekilmedi. Geçmişi taşıyacak nesille tarihimiz, medeniyetimiz arasına da set çekildi. Hem de nasıl acımasız bir duvar örüldü. Duyarsızız, bunu kabul edelim. Zira her sabah işe giderken önünden geçtiğim, geçerken hayıflandığım metruk eseri bu kez görmek derdindeydim.
Fatih sınırlarında akü bayi bir hamam
İşten dönüş yolunda, Fatih sınırları içerisinde Eyüp’e giderken Ayakapı durağında (Aya Nicola Kilisesi’nin olduğu durakta) indim. Bu meçhul harabe yapıya bir bakayım istedim. Ama ne mümkün! Yıkılması an meselesi olan binanın girişinde “akü tabelası” vardı. Ve içeride akü ve onunla irtibatlı malzeme satılıyordu. Pencereleri tuğla ile örülmüştü. Yan tarafından hâlâ dokunulmamış kitabesini gördüm. Hemen fotoğrafladım. Yarım yamalak okumaya çalıştım ama hey hat! İç çekerek hemen karşısında bulunan çeşmeye döndüm. O da susuzluktan ve ilgisizlikten ağlar vaziyette idi. Onun kitabesi daha da vahim durumdaydı. Onun da hâlini fotoğraflamam icap ederdi. Elimde çektiğim fotoğraflarla tekrar yola düştüm. Daha çok hamam olduğunu düşündüğüm eserin kitabesinin fotoğrafınıDin ve Hayat Dergisi yayın kurulunda bulunan, Dr. Tuğba Aydeniz Hanımefendi’ye gönderdim. O da sağolsun kitabenin detayını bana gönderdi. Kitabede hamam olduğunu kesinleştirdiğimiz esere şöyle tarih düşürmüşlerdi:
"Muhammed lillah ber loca-yı Hürrem abad
Hezaran-ı sa'yile çün buldu itmam
Ali menzile dinledi tarih
Ki yüzü söyler şehrin bu hammam"
İSKİ Tarihi Çeşmeler Külliyat’ında da yok!
Hamam şimdilerde, belki de mal sahibi olan kişi tarafından akü şatış yeri olarak kullanılıyordu. Peki ya çeşme? Onu da İSKİ’nin 2006’da 3 cilt olarak çıkardığıTarihi Çeşmeler Külliyatı’nda bulacağımı ümit etmiştim. Ama sekiz yüze yakın tespit edilen, envanteri çıkarılan çeşmeler arasında bu çeşme maalesef yoktu. Tekrar tekrar baktım ama yoktu. Öyle ya, belki de bir çeşme eksik olsa ne olur; bir hamam, bir sebil, bir mektep, bir tekke… Şu sıra bir restorasyon mevsimi var; her yerde –layıkıyla yapıldığına inanıyoruz ya da inanmak istiyoruz- bu eserler hem de ara sokaklarda, kuytu köşelerde olmadığı hâlde neden atlanmıştır? Hâlâ anlayabilmiş değilim.
Elde kalan kültür varlıklarımızın envanteri yok
İSKİ, çeşme külliyatıyla büyük bir iş yapmıştır. Ama o çeşmeleri akıtacak, o çeşmelerin musluğuna, suyuna, taşına, kitabesine sahip çıkacak nesiller yetiştirme meselemiz de en ciddi mesele olarak önümüzde duruyor. Evvela her ilçe elde kalan kültür varlıklarının tamamının envanterini çıkarmalıdır. Bu işin bütçesi göz korkutsa da, herhalde hamaset edebiyatı yapmaktan daha hayırlı bir iş yapılmış oluruz. Sonrasında kültür varlıklarının haritası çıkarılmalıdır. Bir zaman Osman Nuri Ergin’in şehir rehberi ile iktifa ediyorduk ama bu eserde şimdilerde ortalıkta gözükmüyor.
Olmaz olmaz demeyin; siz de sildiğiniz eserle tarihin satır aralarından silinir gidersiniz.
Kâmil Büyüker, bir hamam ve bir çeşmeyi hüzünle yazdı.
Dünyabizim.com































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.