Kasulides’in ettiği laflar boyundan büyük. Gerçekte tümünü toplasanız Rumların, Kasulides’in ettiği laflar, tümünün toplam boyundan da büyük.
15 Mayıs 1919’da Anadolu’ya, 20 bin kişilik bir ordu ile arkalarında Avrupa’nın galip devletlerinin diplomatik gücü ve silah gücü ile çıktıklarında gene böyle havalar içindeydiler ve Anadolu’nun Ankara’ya kadar olan batı yarısını alacaklarına inanmışlardı. 9 Eylül 1922’de sadece 2 bin kişi kalan yılgın bir ordu ile Yunanistan’a geri döndüler ve yaptıkları hatanın adını da “Küçük Asya Felaketi” koydular.
1963 yılında Kıbrıs adasını, aynen Girit’te yaptıkları gibi Türklerden temizlemek için saldırılar başlattıklarında, Türkiye’nin diplomatik uyarılarına kulak asmadıkları gibi, megalomanik yapılarından dolayı Türkiye’yi de yok saydılar. Biz Kıbrıslı Türkleri taciz etmek, Türkiye’ye de sen adaya ayak basamazsın mesajını vermek için her fırsatta da bol bol “Bekledim de Gelmedin” şarkısını çaldılar. Megalomanilerinin onları götürdüğü yol, sonunda tümüne kayıtsız koşulsuz sahip oldukları adanın üçte birini Türklere bırakmakla sonuçlandı.
Şimdi de üfürükten bir devletin dışişlerinden sorumlu bürokratı olduğuna bakmaksızın, “Ya Türk tarafı, Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için bazı önemli tezlerini değiştirecek ya da Kıbrıs sorunu çözülmeyecek” buyurdu Kasulides.
Kasulidesson 50 yıldır süren müzakerelerde üzerinde mutabakata varılmış yakınlaşmaları yok sayan, BM’nin yıllar boyu süren çalışmaları sonucunda oluşturmayı başardığı parametreleri değiştirmeye çalışanın kendileri olduğunu, müzakereler boyunca masaya her konan planı reddeden tarafın da Rumlar olduğunu unutmuşa benziyor.
Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den önce suyun sonra da elektriğin gelmesi ile ellerindeki yegâne koz olan “tanınmış devlet olmak” üstünlüğünün zarar göreceğini anlayan Kasulides, daha sonra da bir olasılıkla da doğalgaz ile internet omurgasının gelmesi ile ellerindeki geri kalan politik gücü de kaybedeceklerinin buna ilaveten de Kıbrıslı Türklerle hiçbir rekabet güçlerinin kalmayacağının farkındalığı ile şimdiden ağlamaya başladı ve mızıkçılığa yöneldi.
Rumlar, adada çözüm istiyorlarsa, son 50 yıldır hiçbir değişikliğe uğratmadıkları kendi maksimalist tezlerini değiştirmek ve isteklerini makul, gerçekçi bir seviyeye çekmek zorundadırlar. Aksi takdirde Kıbrıslı Türklerin kan, gözyaşı ve bin bir ezaya karşı gelerek kurdukları KKTC, Türkiye’nin gittikçe artan desteği ile daha güçlenecek ve adadaki çözüm kendiliğinden iki devletli çözüm şeklinde dönüşecektir.
Rumların hayali olan “Üniter Rum Devleti”nin hayata geçmesi zaten olanaksızdır. Kıbrıslı Türklerin arasında artık Rumlarla ortak, “Birleşik Federal Kıbrıs Devleti” kurmak isteyenlerin sayısı da 2004 yılındaki referandumdan sonra dramatik bir şekilde aşağıya inmiş durumdadır...
Rumlar, megalomanik düşüncelerle ve sözlerle bu treni de kaçırırlarsa, ki öyle gözükmektedir, Kıbrıs adasında Türklerle Rumların bir arada yaşaması ütopik bir hayale dönüşecektir...
14.10.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.