• İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

Ayasofya’yı hukuk açmalı, hukuk devleti açmalı!

D. Mehmet DOĞAN

Bu yazıyı bir sene önce bugünlerde yazmıştım. Nasıl açılabilir ve nasıl açılmalı mihverinde bir yazı. Bugünlerde faydalı olur düşüncesiyle tekrar yayınlıyoruz.

Ayasofya gerçekten açılacak mı, yoksa bir seçim vaadi miydi?

Seçim kampanyalarında vaad edilenlerin kataloğu yapılsa, bayağı hacimli bir kitap olur. Vaadler gerçek olsa, çözülmedik meselemiz kalmaz. 

Neler vaad edilmez ki?

Ayasofya’nın gündeme gelmesi bu seçime mahsus değil. Geçmiş yıllarda da 1970’lerden itibaren Ayasofya konusu siyasilerin gündeminde olmuştur. “Ayasofya açılsın, zincirler kırılsın” mitinglerini bizim nesil hatırlar. Hatta ANAP (bu harflerin açılımını bilen fazla yoktur: Anavatan Partisi!) kendi açısından Refah Partisi’nin konuyu istismarını önlemek için Ayasofya’nın bir bölümünü 1980’lerde ibadete açmıştır. Muhtemelen imam ve müezzin de tayin edilmiştir. Belki de Hünkâr mahfeli hâlâ bu şekilde kullanılmaktadır.

Bu evinize bacadan girmek gibi bir şeydir. Gerçek anlamda açılmış saymak mümkün değildir. Ayasofya’nın müzeliği hukuken bir belirsizlik halidir. Batı kamuoyuna “kiliseye tahvil edemezdik, müze yaptık” denilmek istenmiştir. Batılılar için nihai hedef kilise olmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, Sevr’de açıkça telaffuz edilen, Lozan’da muhtemelen perde gerisinde öne sürülen bir yükümlüğü 1935’te yerine getirdiler.

Ayasofya üzerinde tasarruf bu anlamda bir hükümranlık meselesidir. İstanbul’un Fatih’i fetihten sonra şehir üzerindeki hükümranlığını Ayasofya’yı camiye tahvil ederek ortaya koymuştur. Bilahire Fatih Ayasofya’nın da içinde olduğu bir vakıfname tanzim ettirmiş ve miras bıraktığı eserlerin idaresi ile ilgili konular bu vakfiyede kayda geçirilmiştir.

Yapının mülkiyeti konusunda problem yoktur. Vakıf olan bir mülkün herhangi bir şekilde vakıf şartları dışında tasarrufu mümkün müdür?

Hukuk devletinde mümkün olmamalıdır.

Öyleyse, Ayasofya’ya hukuk açmalı, hukuk devleti açmalı!

Ayasofya’nın bir vakıf eseri olduğu hatırlanmalı, Vakıflar idaresi yapının vâkıfının arzusu hilafına kullanılmasından şikayetçi olmalı ve aslî konumuna döndürülmesini talep etmelidir.

Bir vakfın asıl amacına uygun kullanılmasını talep etmek, elbette adaletin icabıdır.

Türkiye’de Ayasofya’nın vâkıfının iradesine uygun şekilde, yüzyıllardır olduğu gibi camiliği bir hukuk meselesi olarak görülmelidir. 1935 tarihli Bakanlar kurulu kararı vakıf şartlarının üstünde olabilir mi? Eğer bunu kabul edersek bütün vakıf sistemini yok sayıyoruz demektir.

Vakıf mülkleri bugünün idarî sistemi içinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün sahasındadır. Bu emlâkin vâkıfın (vakf edenin) iradesine uygun şekilde kullanılması kurumun en esaslı işidir.

Fatih’in 1462 tarihli vakfiyesinde “eğer bu vakfiyeye uygun hareket edilmezse Allah’ın, peygamberlerin, meleklerin lâneti üzerine olsun” bedduası da hatırdan çıkarılmamalıdır

Ayasofya meselesinin hukuk yoluyla çözümü yönünde hareket geçmekte geç kalınmamalıdır, siyaseten çözüm yerine hukuki çözüm doğru olandır. Bütün dünyaya söylenecek sözümüz de bu olmalıdır: Hukuk bunu gerektiriyor!

Bu yazı toplam 203 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim