• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Câhil cesareti ne ki, bir de echel cesareti var!

D. Mehmet DOĞAN

“Günümüz türkçesi” bazı tavsiflerde/sıfatlandırmalarda yetersiz kalıyor. Câhil yerine “bilgisiz” diyoruz mesela. Bazıları var ki, bilgisiz yetmiyor. Çok bilgisiz, en bilgisiz…. diyoruz. Yine de kesmiyor!

Bir kere “câhil” bilgisizden daha kaplamlı bir kelime; aynı zamanda habersiz demek, nâdan demek, münkir demek… İşte onun da dereceleri: Câhil var, cehul var, echel var. Dahası: Kara câhil, var zır câhil var! Cehl-i mürekkep var! Yani katmerli câhil, bilmediğini dahi bilmeyen…

Son yıllarda böyleleri her yerde baş tacı ediliyor. Bir haylisi de basın yayın cihazlarında ahkâm kesiyor. Hele bir gazete var ki, neredeyse bunlar orada yuvalanmışlar diyeceğimiz geliyor. Bu hangi gazetedir, tahmini zor değil. Ben o gazeteye zihnim ciddi işlerden yorulduğunda arada bir kafa dağıtmak için bakıyorum. En fera da olmuyor, haftalık gülme ihtiyacımı karşılıyor.

Geçenlerde çok iddialı bir yazar yine bilmediği bir sahaya girmiş, ha babam kesiyor. Harf meselesinden dil meselesine, mimariye filan...

Bir hayır sahibi gönderdi yazıyı bana, böylece haberdar oldum.

İlk cümle: “Türk Karahanlı Devleti'nin hanedan sülalesine sahip Kâşgarlı Mahmut 1072'de Bağdat'a gitti.”

Böyle türkçe yoksunu birine değil günlük bir gazetede köşe yazarlığı, değil muhabirlik, musahhihlik bile verilmez!

Mahmut, Karahanlı hanedan sülalesine “sahip”miş!

Hanedan sülalesine nasıl sahip olunur? Parayla mı, zorla mı, yoksa başka bir şekilde mi? (Mesela darbeyle!)

Bir hanedana sahip olunmaz, mensup olunur.

Veya bir sülaleye mensup olunur. Bir cümlede ikisi birden kullanılmaz. Hanedan zaten sülaledir. Ya Karahanlı hanedanı diyeceksin ya da sülalesi.

Neyse, burada fazla takılmayalım.

Sonra ne olmuş?

Kâşgarlı Mahmut 1072'de Bağdat'a gitmiş! “Bağdat'ta -genellikle askerî güç olan- Türkler ayrı mahallede yaşıyor, suça meyilli “eşkıya” diye görülüyor ve konuştukları dilleri kaba-saba biliniyordu.

Kâşgarlı, Türk dil ve kültürel kimliğinin “öteki” görülmesini dert edindi; Farsça ve Arapça yanında Türkçenin varlığını sürdürmesi için kolları sıvadı.

Türklerin irfan bağlamında herhangi bir kültürün gölgesinde kalamayacağını herkese gösterecekti. Lehçeleriyle Türkçe lügat/sözlük yazacaktı.

Kâşgarlı Mahmut beş yıl emek harcayarak “Divan-ü Lügat'it Türk” eserini bitirdi. Bu eser, Farsça ve Arapça etkilere karşı Türk dilinin başkaldırı manifestosuydu.”

Madde 1: Tuğrul Bey’in Abbasi halifesini Şii Büveyhilerin elinden kurtarmak için Bağdat’a gelip “dünya sultanı” ilan edilmesinden sonra, Bağdat’ta bir halife yönetimi vardı, bir de Selçuklu. Türkler sığıntı değil, hâkim karakterdi. Kaşgarlı bu güvenle konuştu: “Türklerin dilini öğrenin, onların saltanatı uzun sürecek!”

Maadde 2: Mahmud Kaşgarî, ne arapçaya düşmandı, ne de farsçaya.

Bunları bilmek için Divan-u Lügati’t-Türk’ü çata pata bile olsa okumak lâzım. Dahası, Mahmud Kaşgarî ile ilgili bazı kaynakları da karıştırmak lâzım. Hatta şu sıralar Çin zulmü altında inleyen Uygurlardan Ferhat Ciylan’ın Kaşgarlı Mahmud romanı da okunsa iyi olur.

Zâtı muhterem azıcık okusa idi, kitabın adının doğru yazılışını öğrenirdi: “Divanu Lügati’t Türk.”

Yine eser miktar kitaba baksa idi, bunun türkçe lügat olmadığını da bilecekti. Bu arapça bir kitaptır. Latin harfleriyle yazılmamıştır! Cehaletin daha orada kendini gösterecekti.

“Türk sözleri divanı” türkçeden arapçaya bir sözlüktür! Bir Türk dilleri ve kültürü ansiklopedisidir. (İki tercümesi ve yayını var. Ahmet Bican Ercilasun ve Ziyad Akkoyunlu’nun yayını tavsiye olunur.)

Ama bu okumaların şu tehlikesi var: Gerçeğe yaklaştıkça palavra atmak, ahkâm kesmek güçleşir.

Hakikat, kör câhili görür hale getirebilir. O zaman da büyü bozulur!

Sen okuma, palavra sıkmaya devam et, habire kıtır at, nasıl olsa yiyen bir zümre var. Onlara ufak atsan da yerler, iri atsan da!

*

Ufacık bir not:

Bağdat ve Selçuklular bahsi açılmışken, senin Terken Hatun’dan haberin var mı? Melikşah’ın baş hatunudur. O da Karahanlı hanedanına mensuptur. Abbasi halifesi, Melikşah’ın kızı ile evlenmek ister. Terken Hatun, halifeye tek eşli olmasını şart koşar. Evlilik böylelikle mümkün olur. Sonra halifenin bu kızdan olan oğlunu halife ilan etmek düşünülür. Melikşah Bağdat kapısına dayanır: Halifeye şehri terk etmesi için on gün süre verir. Halifenin etekleri tutuşur. Fakat işe bakın ki, Melikşah bu süre dolmadan ölür! Muhtemelen zehirlenir ve belki de Terken Hatun tarafından zehirlenir! Terken’in derdi küçük yaştaki oğlunu Selçuklu tahta çıkarmaktır. Allahuâlem bunun için halife ile işbirliği içindedir!

Bu tarihten kaç roman, kaç film, kaç dizi çıkar!

Bu yazı toplam 162 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim