• İstanbul 16 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 15 °C
  • Konya 8 °C
  • Sakarya 11 °C
  • Şanlıurfa 16 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 12 °C
  • Bolu 7 °C
  • Bursa 15 °C

Cennete bakar gibi bakardık şehre

Cennete bakar gibi bakardık şehre
Osmanlı Şehri kitabında Turgut Cansever, evinden sokağına, sokağından meydanına kadar bize ait olan bir şehri anlatır.   Günümüz dünyası, birkaç yüz yıldır Batı’nın dizayn ettiği bir dünya.

Bir süreden beri “Slow Movement” (yavaş hareketi) diye bir kavram duyuyoruz. Bununla paralel olarak da “Sakin Şehir” kavramları giriyor dünyamıza. Aslında bu kavramlar, Batı’nın, sırf dünyayı sömürmek için tahrip ettiği bizim yitiklerimizi ifade eden kavramlar. “Yavaş” sözcüğünü işiten hangi Müslüman’ın aklına “ibnülvakt” ifadesi gelmez ki. Evet, böyledir; mümin zamanla da, şehirle de, suyla da kavga halinde değil, uyum halinde yaşar. Şehrini buna göre kurar, suyunu buna göre akıtır. Bu uyumu ve bu saygıyı anlamak için “Irmak kenarında da olsanız suyu israf etmeyiniz” kutlu buyruğunu hatırlamak yeterli.

Osmanlı Şehri kitabının müellifi merhum Turgut Cansever de, Batı’nın iğva edici bu yüzünü görüp ona direnen bilgelerden biriydi. O Turgut Cansever ki yeryüzünde Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü üç kez alabilen tek mimardır ve şükür ki bizim insanımızdır. Osmanlı Şehri kitabında Turgut Cansever, evinden sokağına, sokağından meydanına kadar bize ait olan bir şehri anlatır.

Müslüman şehri cennetin izdüşümüdür

Turgut Cansever, Müslüman’ın şehre bakarken ve şehri inşa ederken hem estetik hem de naif olduğunu söyler Osmanlı Şehri kitabında. Böyle de olmak zorundadır şehirle ilişkisi konusunda Müslüman,  çünkü şehir, müminin, uzaklaştırıldığı dünyanın yeryüzündeki izdüşümüdür. Yani cennetin karşılığıdır şehir. Müslüman, sonsuza kadar yaşayacağını varsaydığı cenneti nasıl tahayyül ediyorsa, şehri de öyle inşa etmekle mükelleftir. Çünkü özelde şehir, genelde dünya, ona, güzelleştirilmesi için emanet edilmiş mekânlardır. Ama sadece işin estetik boyutu yeterli değildir mümin şehirler inşa etmeye. Çünkü Müslüman, şehrin sadece maddi boyutunu gözetemez. Bir de o şehri paylaşacağı insanlar vardır, kardeşleri vardır; ağaç vardır, deli çiçekleriyle erikler, mor renkleriyle sümbüller vardır. Sadece bunlar da değil, sevda türküleri söyleyen güvercinler, Ebrehe’nin ordusunu durduran ebabiller vardır. İşte mümin, inşa edeceği şehri inşa ederken hep bunları gözetmek zorundadır.

Bir de, Turgut Cansever’in tasavvurundaki şehir, Batı’nın kurduğu şehirlerin aksine, savunma ya da saldırı amaçlı değil, bir arada yaşama amaçlı kurulur. Bu yüzden de müminlerin şehri, Batı şehirleri gibi masa başında planlanıp kurulmaz. Önemli olan insan ve insan ilişkileri ile insanların ihtiyaçlarıdır. İşte Osmanlı, bu ihtiyaçları gözettiği için, sadece bu ihtiyaçların temini için her mahalleye bile isteye çıkmaz sokaklar bırakmıştır. Çıkmaz olduğu için yabancı gözlerin tarassutundan uzak olan bu sokaklar, bazen bir okul, bazen bir revir, bazen irşad edici bir sohbet mekânı, bazen yaşlıların gençlere yiyecek bilgisi aktardığı bir mutfak oluyordu.

Turgut Cansever, şehirlerin masa başında planlanmasından çok, her beldenin kendi kültürüne, kendi coğrafî yapısına, kendi inşaat malzemesine ve kendi sosyal ilişkilerine göre yeni standartlar oluşturarak inşa edilmesi gerektiğini söyler Osmanlı şehri üzerine fikir teati ederken. Bunun neden böyle olması gerektiğini de çok yalın bir örnekle açıklar: Kabe’yi dairevî şekilde kuşatmış müminlerin her biri, Kabe’yi bulundukları yerden ama yanlarındaki ve karşıdaki kişilerden farklı şekilde görürler. Yani, herkes kendi pozisyonuna göre görür Kabe’yi. İşte evleri inşa ederken de herkes kendinden bir şey katabilmeli evlere. Komşusuyla ilişkinin samimiyetine ve ihtiyaç duymaya göre ev, diğer evlere yakınlaşabilip uzaklaşabilmelidir.

Şehirlerin küçük kalması neden önemli?

Osmanlı şehir modelini milim milim gözlemleyen Turgut Cansever, Osmanlı Şehri kitabında, dıştan bakıldığında büyükşehir diye isimlendirilen şehirlerin aslında yekpare olmadığını İstanbul örneği üzerinden anlatır. Bir büyük kent görünümünde olan Osmanlı İstanbul’unun, gerçekte yekpare bir şehir olmayıp ekonomik ve kültürel olarak birbirinden uzak şehirlerden oluştuğuna dikkat çeker. Bu uzaklık, her şehrin kendi kültürünü, kendi bilimini oluşturmasına yol açar ve İstanbul’un bir yerinden başka bir yerine giden kişi, aslında bir şehirden başka bir şehre gitmiş olur.

Başka şehre giden bu kişi hem kendi kültürünü oraya taşır, hem de orasının kültüründen bir şeyler alır. Bu da şehrin her zaman canlı ve hareketli olmasına yol açar. Böylelikle insanların hep merak edecekleri bir şey olur ve bu merak da onların hayatın içinde aktif olarak yer almasına yol açar. Şehir, arada kültürel ve fiziki olarak bu mesafeye sahip olmazsa, tektipleşir ve hayat donar. Bunu gören Osmanlı, şehirlerin birleşmesine izin vermemiştir.

“Şehirlerin küçük kalması, bir de eserlerin görünmesi bakımından önemlidir” diye vurgular Turgut Cansever. Bilge mimarın bu uyarısı dikkate alınsaydı İstanbul’un, Bursa’nın silüeti bozulmayacağı gibi, Sultanahmet Camii olsun, Ulu Cami olsun tüm ihtişamlarıyla şehri dolduracaklardı. Kısacası, şehir ne kadar büyürse, eserlerin görünürlüğü de o seviyede azalıyor. Bu yüzden de şehrin büyümesi galaksi kümeleri şeklinde olmalıdır.

“Sakin Şehir” adı altında, bizim bir yitiğimizi daha sahiplendi ya Batı, aşk olsun!

 

Ahmet Serin bir ayrıntının peşinde koştu

www.dunyabizim.com

Bu haber toplam 2104 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • İkinci Kez Yolu Açık Olsun Yavuz Bülent Bakiler’in02 Ekim 2025 Perşembe 11:06
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim