İnsan olmak, öğrenmeye yazgılı olmak demek. Alak Suresi’nin girişinde okumak ve kalemle öğrenmek ardı ardına zikrediliyor: “Gerçek şu ki insan fütursuzca azar, kendini yeterli gördüğü zaman.” Bu yeterlilik kanısı cehalet kadar, lâyıkıyla bilmeyi engelleyen bir kibirle de ilgili olabilir. Kendi zamanının öğrenme ihtiyaçlarının farkında olmayan bir eğitim sisteminin “hükema” yetiştirmesi beklenebilir mi? Hz. Ali’nin “evlatlarınızı kendi zamanlarına göre yetiştiriniz” şeklindeki tavsiyesini nasıl algıladığımız üzerine düşünelim: Evlatlarımızı hep “biz senin yaşındayken…”şeklinde başlayan uyarılarla “bizim gibi” olmaya çağırıyoruz. Kendi zamanlarının icaplarına göre yetiştirmemiz başka türlü bir zihin uyanıklığı ve çaba anlamına geleceği için, çoğu zaman yaptığımız onları kendi zamanımızın bilgisi ve terbiyesine, görgüsüne çağırmak.
Sokaktan, hayattan, tabiattan, şifahi kültürden beslenmeyen bir dil, bir bilinç kitabi bilgiyi de sınırlı olarak özümserken ekran çarpılması yaşayabilir. Oysa zengin beslenme kanallarının açıklığında ekran öğrenme yollarından bir yol olarak hayata –yeteri kadar- dahil olacaktır.
Yazının devamı için: http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19891/ancak-kultur-eken-medeniyet-umabilir































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.