28 Ocak günü, sadece Yavuz Sultan Selim’in Kahire’yi fethetmesiyle değil, bir de acı firakla hatırlanacak gün. Beşir Ayvazoğlu’nun, “o da bizden” dediği Annemarie Schimmel’in vefat tarihi: 2003.
Öğrenmeye erken yaşta, 15’inde Arapça tahsiliyle başlayan küçük Annemarie, 50’li yıllarda Ankara İlahiyat’ta dersler vermiş. Dinler tarihi ve tasavvuf alanlarında yayınlanmış makaleleri var. Ankara’da kaldığı yıllarda, erken Cumhuriyet devrinin ileri gelen nerdeyse bütün şuarasıyla tanış olmuş. Türkçe dâhil 16 dil biliyor. Bir müsteşrik olmakla beraber, klasik oryantalizmin kalıplarını tasvip etmeyip kırmaya çalışırmış, Annemarie Schimmel.
Onu ilk kez Beşir Hoca’nın, “Defterimde Kırk Suret”inde okumuştum. Beşir Hoca, Schimmel’in çalışma azmini “olağanüstü” diye tavsif ediyor. Bu öğrenme ihtirasını Türkçe için de bezletmiş Annemarie Hanım. O derece ki, 32 yaşındayken İstanbul Dergisi’ne Cemile Kıratlı müstearıyla yazdığı “Almanya Mektupları”ndan, Nisan 1954 tarihli “Marburg’a Davet” yazısında, “bu küçük üniversite şehrini şaşırtıcı güzellikte bir Türkçe’yle” tasvir etmiştir: “Mayısta gelirseniz bütün şehir çiçek açan leylaklar, koncalanan güllerle doludur. Yumuşak tepeler arasında küçücük bir nehrin kenarına serpilen Marburg, Almanya’nın en romantik şehirlerinden biridir. Geçen asrın ilk senelerinde, romantik şairlerin çoğunun ara sıra burada ikamet etmeleri şaşırtıcı değildir.”
Kediler için kitap: Şark Kedisi
Annemarie Schimmel, kediler ve köpekler arasında kalsaydı hangi tarafa meylederdi? Elbette kedilere; çünkü o bir Doğulu ve kedileri, onları seven birçok insandan daha fazla seviyormuş. Gittiği memleketlerdeki işlerinden biri de, kediler hakkında malumat toplamak olan bu sevimli hanım nine, sonraları bu bilgileri bir kitapta da bir araya getirmiş:“Şark Kedisi”. “Küçük kalkık burunlu, ipek saçlı İran kedicikleri, kibirli siyam kedileri, altın renkli Abbasî kedileri yahut çikolata tonunda kahve renkli Birmanya kedileri…”
Dünyanın farklı diyarlarından kediler hakkında söylevler, hikâyeler, şiirler, deyişler, efsaneler, inanışlar ve hikmetler… “Annemarie Hanım, bu kadarını da nerden bulup buluşturmuş”, diyeceğiniz türden teferruata varan bilgi kırıntılarını dahi kitabına almış. Benim dikkatimi çeken noktalardan biri, kedilerin hadis-i şeriflerle ilişkilendirildiği yerlerdi. Elbette akla hemen Ebu Hureyre geliyor; evinde otuz kedi besleyen “kedi babası” sahabe. Schimmel, sıhhat derecelerini belirtmemekle beraber, birçok hadis zikretmiş kitabında kedilere dair; bunlardan birinde Fahr-i Kâinat Efendimiz için, Hazreti Aişe Validemiz naklediyor: “Peygamberin yanından bir kedi geçtiğinde, Hz. Peygamber elindeki su kabını içmesi için ona uzatır ve arta kalan su ile de abdest alırdı.” Kedinin içtiği suyla abdest alınabiliyor olması, elbette fıkıh ilmi için birçok hükmün de kaynağı oluyor.
Niye olduğunu bilmiyorum ama Doğulular ve Batılılar arasında mukayese yaparken kediyle köpeği ayırmak istemişimdir hep. Kediyi Doğulular, köpeğiyse Batılılar sever; belki de bizim lümpen tabiatlı sosyetemizin canlı yayına çıkarken bile fino köpeğini elinden düşürememesi bundan. Hâlbuki mesela Mehmet Şevket Eygi öyle mi? Bir sürü kedisi var. Tanburî Cemil Bey ve İsmail Saib Efendi de kedileri çok severlermiş. Bir akşam vakti Asım (Gültekin)Ağebeyle, Gülnuş Valide Camii’nin bahçesinde yavru kedileri seviyorduk da, “Biliyor musun” demişti, “Asaf Halet Çelebi’nin kediler için yazılmış şiiri var.” Doğulu, hem kedi hem köpeğe şefkat besliyor ama kedi için ekstra olarak bol bol muhabbeti var bir de. Burnunu hafiften kıvırmaya başlamış okuyucu kardeşime, kedi eşittir Doğu tezime Peyami Safa’da da tesadüf ettiğimi söylemeliyim.
Peyami Safa’da bu tez, biraz daha mensup olduğu medeniyetin insanındaki tıynetle ilişkilendirilmiştir ama nihayetinde başlangıç noktası olarak bizim dediğimize çıkıyor sevgili okur. Fatih-Harbiye’de şöyle yazıyor: “Neriman düşündü ve bir anda şarklıların kedileri ve garplıların köpekleri niçin bu kadar sevdiklerini anladı. Hıristiyan evlerinde köpek ve Müslüman evlerinde kedi bolluğu şundandı: Şarklılar kediye, garplılar köpeğe benziyorlar! Kedi yer, içer, yatar, uyur, doğurur; hayatı hep minder üstünde ve rüya içinde geçer; gözleri bazı uyanıkken bile rüya görüyormuş gibidir; lapacı, tembel ve hayalperest mahlûk, çalışmayı hiç sevmez. Köpek diri, çevik, atılgandır. İşe yarar; birçok işlere yarar. Uyurken bile uyanıktır. En küçük sesleri bile duyar, sıçrar, bağırır.”
www.dunyabizim.com'daki yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/15770/dogulunun-kedi-sevgisi-nereden-geliyormus.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.