• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

En büyük millî yıkım “dil devrimi” ile uğraşırken Türk Ocağı kıyımı ile

D. Mehmet DOĞAN

1930’lu yıllar…1929’da ABD’de patlak veren dünya iktisadî buhranı büyük sarsıntıya yol açıyor.

Türkiye de bu depremi hayli şiddetli hissediyor. Nüfusun yüzde sekseninin köylerde yaşadığı ülkede tarım ürünlerinin fiyatı sert şekilde düşüyor. Mesela buğdayın kilosu 1929 yılında 12.6 kuruş iken, 1931’de 4 kuruşa düşmüştür. Yüzde seksenlik bir düşüş! Bu sert düşüş piyasaya üretim yapan büyük çiftçileri de etkilemekle beraber, esas olarak kendi ihtiyacı için üreten ve bazı temel ihtiyaç maddelerini (bez, tuz, gaz) buğday satarak temin eden küçük üreticileri, alt gelir grubundaki köylüleri etkilemiştir.

İşte bu ahvalde 1930’un güz aylarında Gazi’nin talimatları doğrultusunda Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruluyor. Muhtemelen mevcut ağır havaya dağıtmak, siyasî ilgiyi çeşitlendirmek düşünülüyor. Fakat Serbest Parti umulmadık bir rağbete mazhar oluyor.

Parti serbest, kurucusu bağlı!

Serbest Parti’nin kurucusu Fethi (Okyar) Bey, Mustafa Kemal’in erken dönem tanıdıklarından, 1898’de Selânik’den İstanbul’a aynı vapurla Harbiye’ye girmek için geliyorlar. Yakın ilişkiler daha sonra da devam ediyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra bir süreliğine başvekil yapılıyor, adeta İsmet Paşa’nın alternatifi gibi. İşte Gazi, bu çok güvendiği arkadaşına Cumhuriyet’in icazetli muhalif partisini kurduruyor. Bazı yakınlarını, hatta bacısını partiye yönlendiriyor.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın macerası malûm. Bilhassa Fethi Bey’in İzmir’de karşılanışı büyük kırılmaya (“travma” deniyor nedense) yol açıyor. Halk Partisi erkânı şaşkınlık içinde. Fethi Bey İzmir’de “Kurtar bizi” tezahüratları ile karşılanıyor. On yıl önce kurtarılmış ülkenin resmî “kurtarıcı”ları derinden sarsılıyorlar! Hele bütün baskılara rağmen Serbest Parti’nin seçimlerde elde ettiği mevzi başarı sarsıntıyı artırıyor.

Gazi’nin emriyle kurulan Serbest Fırka, yine onun işareti ile 3 ay sonra kurucusuna feshettiriliyor. Ardından ekonomik sıkıntıların da yol açtığı CHP karşıtı ağır hava Menemen vak’ası ile dağıtılmaya çalışılıyor. Vak’anın Serbest Parti’nin belediye seçimlerini kazandığı yerlerden biri olan Menemen’de patlatılması ilgi çekici. Bu aynı zamanda bazı Türk Ocağı mensuplarının seçimlerde Serbest Fırka tarafında yer aldığının görülmesi ile de ilgili.

          Ocak ve siyaset

Türk Ocağı, 1911’de fiilen, 1912’de resmen kurulmuş bir dernek. Siyaset dışında kalmayı şiar edinmiş, bunu Cumhuriyet’ten önce belli ölçüde başarmış, Millî Mücadele’ye topyekûn destek vermiş. Fakat Cumhuriyet’ten sonra Cumhuriyet Halk Fırkası ile iç içe geçirilmiş, buna itiraz edilmemiş veya edilememiş. Kısacası, Türk Ocağı, CHP’nin kültür kolu gibi hareket etmiş, bu elbette kuruma büyük maddî imkân sağlamış. 

Bizim dilimizden “siyaset zâlimdir” sözü düşmez!

Türk Ocağı, Cumhuriyet’ten sonra siyasetin dışında kalabilir miydi? Sorusunun cevabı müşkil. 1931 yılında, Türk Ocakları’nın şube sayısı 278’e ve üye sayısı 32.000’e ulaşmıştır. Siyasetin hızla tekelleşmeye doğru gittiği bir dönemde bu tehlikeli bir büyüklük demektir. Her ne kadar inkılâplar gözü kapalı desteklense ve “Ebedî Şef”e bağlılık sürekli teyit edilse de.

Türk Ocağı, tarih ve dil

Bizi Türkiye’de iki önemli kültürel değişimin Türk Ocağı çatısı altında başlaması ilgilendiriyor. Sonradan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na vücut veren faaliyetler Türk Ocağı bünyesinde başlamıştır. Devletin doğrudan görünmediği bir sivil alanda bu faaliyetlerin sürdürülmesi esasen daha arzu edilebilir bir şeydir. Devlet bünyesinde tartışma zemini sivil topluma göre, zayıftır veya yoktur. 1930’da toplanan 6. Türk Ocakları kurultayında 16 kişilik bir Türk Tarihi Tetkik Heyeti kurulması kararlaştırılıyor; kuruluyor da. Bu nisbeten serbest ortamda bu konuların daha sâlim kafayla ele alınabileceği tahmin edilebilir.

İşte dönem şartlarında “Dil devrimi”nin gerçekleştirilme zeminlerini araştırırken, o yılların gazetelerinde Türk Ocaklarının kapatılması haberleri ile karşılaşıyoruz…En hafif tabirle iç burkucu haberler.

Ülkenin en köklü ve yaygın sivil toplum kuruluşu, zirvede olduğu bir zamanda bir emirle kendini fesh ediyor! 1931 yılı gazetelerinde okuduğum haberler bugün cereyan etmiş gibi zihnimi tırmalıyor. Yaz münasebetiyle kütüphanemin bulunduğu evde değilim, bulunduğum yerde sadece Türk Ansiklopedisi var, onun Türk Ocağı maddesine bakıyorum. Bir ansiklopedi nasıl kötü olabilir, bir madde nasıl bu kadar yanlış ihtiva edebilir? Gel de saçını başını yolma!

Şöyle deniliyor: “1931-1933 yılları arasında halk evleri kuruldu. Bunun üzerine Türk Ocağı bu kuruluş ile birleştirildi.”

Külliyen yanlış! “Halk Evleri Türk Ocağı kapatıldıktan bir yıl sonra kuruldu” desek, yeter galiba!

Ardından gelen cümle: “Ancak halk evlerinin istenilen verimi sağlıyamaması üzerine 1940 yılında Hamdullah Suphi Tanrıöver’in başkanlığında faaliyetine yeniden başladı. Halbuki, Türk Ocağı 18 senelik bir aradan sonra, 1949 yılında yeniden kurulabilmiştir. Türk Ansiklopedisi’nin meçhul madde yazarı Türk Ocağı’nı Hamdullah Suphi’nin ölümüyle tekrar kapandığını da yazıyor!

Zirvedeyken gelen kapatma

1920’li yıllarda Mustafa Kemal Paşa, “Türk Cumhuriyeti’nin inkılâbı ocaklara istinat etmektedir (dayanmaktadır).” Diyor. 1 Nisan 1925’te bakanlar kurulu kararıyla, “Türk gençliğinin fikir ve seciyesinin inkişafına ve millî benliğinin tebellürüne (belirmesine) hadim olan (hizmet eden) Türk Ocakları”na tehcir edilen Ermenilere ve mübadil Rumlara ait gayrimenkuller tahsis ediliyor. 3 Mayıs 1925’te ise "Harsî (kültürel) ve medenî inkişafımıza (gelişmemize) başlıca avamilden (sebeplerden) addolunan Türk Ocakları’nın vazifelerinde muvaffak olmalarını temine çalışmak hükümetin siyaseti icabatındandır" denilerek Türk Ocakları’na yardım edilmesi kararlaştırılıyor.[1]

Keşke Türk Ocağı, siyaset dışında kalma kararlılığını sürdürebilse idi, Hamdullah Suphi Bey bu kadar siyasete teslim olmasa idi, kurum da kesintisiz devam edebilse idi...

Serbest Fırka hadisesinden sonra yurt gezisine çıkan Gazi, başlangıçta Türk Ocağı şubelerine de uğruyor. Sonlara doğru, kapatılma işareti sayılabilecek sözler sarfediyor. Türk Ocakları’nın fesh edileceğinin işaretini “Atatürk’ün gazetecisi” denilebilecek Falih Rıfkı 20 Mart 1931’de Hakimiyet-i Milliye’de yayınlanan yazısında veriyor. Ocaklar oy potansiyeli olan gizli bir parti, ileride ikinci bir SCF vak’ası olabilir.

Gazi’nin, 25 Mart 1931 günlü gazetelerde yer alan beyanatı açıktır: “Türk ocaklarının yeni esasları siyasî ve tatbiki sahada tahakkuk ettiren fırkamla ve bütün mânasiyle yekvücut olarak çalışmalarını münasip gördüm. Bu kararım ise, millî müessese hakkında duyduğum itimat ve emniyetin ifadesidir. Ayni cinsten olan kuvvetler müşterek gaye yolunda birleşmelidir.

Basında Türk Ocağı ve Hamdullah Suphi ile ilgili haberler çıkmaya başlıyor. 9 Nisan tarihli Cumhuriyette “H. Suphi Bey, Türk Ocakları U. Reisi Büyük Elçi oluyor” haberi var. “Hamdullah Suphi B. yarından sonra Ankara’da toplanacak kurultaya son defa riyaset edecek, ocakların uzun hayatında, millî hareketlerde oynadığı rolden bahsedecektir.” Deniliyor. Bir gün sonra “Türkocakları bugün Fırkaya iltihak ediyor” haberi yer alıyor:

“Ankara 9 (Telefonla)-Türk Ocakları kurultayı yarın saat onda Hamdullah Suphi Bey tarafından açılacaktır. Kongre riyasetine Meclis Reisi Kâzım Pş. Seçilecektir. Kurultay müzakeresini bir günde bitirecektir.”

Çok net ifadeler ihtiva eden haber, resmî bir kanaldan alınmış olmalı. Haber o kadar âcil ki, o zamanın en seri haberleşme vasıtası olan telefonla yazdırılıyor. 11 Nisan’da aynı gazetenin manşeti Türk Ocağı’dır:

Türkocakları H. Fırkasına İltihak Etti

Dünkü tarihî celse

Ocakların İnkılap Fırkasına iltihakı kararı nasıl verildi?

İçtimaa Mustafa Fevzi b. Riyaset etti, Hamdullah Suphi B. izahat verdi, ikinci celsede iltihak kararı verildi.

Ankara 10 (Telefonla) -Türkocakları kurultayı bu sabah saat 10 buçukta merkez heyeti reisi Hamdullah Suphi B. Tarafından açıldı. Yoklama neticesinde ekseriyet olduğu anlaşıldı. Murahhasların çoğu meb’uslar ve Ankara’da bulunan bazı memurlardı. Reyi işari ile riyaset intihabı yapıldı ve Manisa meb’usu Mustafa Fevzi B. Riyasete, İhsan (Ankara), Maraş murahhası Rahmi, Naşit Hakkı, Havza murahhası Zübeyr oğlu Fuat beyler kitabete seçildiler.

Müteakıben Hamdullah Suphi B. Kürsüye çıkarak merkez heyetinin raporunu okumaya başladı. Raporun başında içtimaın maksadı şöyle izah olunuyordu.

Büyük reisimiz Gazi Hz.nin matbuata tebliğ edilen bir arzularıdır ki bu fevkalâde içtimaımıza vesile oldu. 4 sene evvel C.H.Fırkası kongresinin içtimaında Reisimizin irat buyurdukları nutku ve bu nutkun bilhassa gençliğe ait olan son kısmını hatırlarsınız. Reis Hz. gençliğe hitabesinde inkılâbı ve vatanı ona emanet buyurduklarını söylemişlerdi. Biz bu fikrin zaman geçtikçe inkişaf ettiğini ve bir tatbikat sahası hazırlandığını görüyorduk. Gazi Hz. son zamanlarda tahsilde olan gençlere, cemiyetlere, gençliğin tedrisine her zamankinden fazla ehemmiyet verdiler.

Mektep sıralarında ders dinlerken, gençlik müesseselerinde nutuk irat ederken, kalplarında gençliğin inkılâp ihtiyaçlarına göre yetiştirilmesi, inkılâbın gençlikte emin bir istinatgâh bulabilmesi en büyük endişleri halinde göründü. Son bir sene zarfında memleket toprakları üzerinde zuhur eden bazı vakayi bütün vatanperverlerin kalbi üzerinde tesiri el’an zail olmamış bulunan kuvvetli izler bıraktı. Çok ileri fikirleri, muhafazakârlıkla tanınmış bir muhitte yerleştirebilmek için bütün inkılâp kuvvetlerinin tanzim ve tevhid edilmesi lüzumu büyük Reisimizin ve inkılâp ricalinin zihinlerinde gitgide büyüyordu.

Onun içindir ki Gazi Hz. son zamanlarda; tesis buyurdukları Fırkanın kadrolarını milliyetperver, halkçı ve cumhuriyetçi genç zümrelerle büyültmeği arzu buyurdular. Bu hareketin kısa bir ifadesi inkılâp fırkasının safları içinde milliyetperver, Cumhuriyetçi gençliğe yer, vazife ve mes’uliyet vermektir.”

Hamdullah Suphi B. Uzun raporunun sonunda ocakların fırakaya intikali mevzuundan bahis ve bu hareketin isabetini tafsilen izah etti.

Raporun okunmasından sonra ocaklar hesabatının tetkiki için bir encümen teşkili teklif edildi. Buna itirazlar oldu. İçtimada hazır bulunan Fırka Kâtibi Umumisi Recep B. Söz alarak:

“-Ben kurultay azası değilim, fakat bir tarihî hadisedir. Bu tarihî vazife ifa edilirken elde vesika lâzımdır. Bana kalırsa encümen seçilmeli ve hesaplar tetkik edilmelidir.” Dedi.

Hesap encümeni teşkil edildi. Kurultayın Fırkaya iltihakı kararını ihzar için bir başka encümen tefrik edildi, celse saat dörde talik olundu.

İkinci celse saat 6.5 ta gene Mustafa Fevzi Beyin riyasetinde toplanmıştı. Encümenin hazırladığı karar okundu, sürekli alkışlar arasında müttefikan kabul edildi. Bu münasebetle bazı murahhaslar söz aldılar. Verilen kararın çok musip (isabetli) olduğundan bahsederek Umumî Reis Hamdullah Suphi Beyle arkadaşlarına kıymetli hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiler. Bundan sonra kurultay tarihî bir karara bağlanan son içtimaını tatil etti.” (Cumhuriyet 11.4.1931)

Türk Ocağı perdesi böyle kapatılıyor! 20 yılık birikim ve emek tepeden inme bir kararla bir çırpıda yok sayılıyor. Ocak Başkanı Hamdullah Suphi’nin o gün neler hissettiği tahmin edilebilir mi?

Perde kapatılırken, genel kurul divan başkanlığını Meclis Reisi Kâzım (Özalp) Paşa’nın yapması beklenirken, Manisa Meb’usu Mustafa Fevzi (Sarhan) Bey görevlendiriliyor. Fevzi Bey, son Şer'iye ve Evkaf Vekilidir. Hilafete hatime çekilirken nasıl o varsa, Türk Ocağı kapatılırken de o vardır.

Hamdullah Suphi’nin açılıştaki bir cümlesi, Türk Ocağı’nın feshi ve fırkaya iltihakı konusunun kendisiyle görüşülmediğini ifşa ediyor: Büyük reisimiz Gazi Hz.nin matbuata tebliğ edilen bir arzularıdır ki bu fevkalâde içtimaımıza (olağanüstü toplanmamıza) vesile oldu.[2]

Perde böyle kapatıldıktan 4 gün sonra, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan haber, o zamanlar için gösterilebilir tepkiye örnek olmalıdır:

Son Kurultay…” (1. Sayfanın sağ alt köşesinde, fotoğraflı) Hamdullah Suphi kâğıttan okuyor. Salon dolu…

“Türk Ocakları kurultayı geçen Cuma son içtimaını aktederek ocakların Halk Fırkasına iltihakı kararını vermişti. Yukarıdaki resimde bu tarihî içtima ile son hitabesini irat eden Ocaklar umumî reisi Hamdullah Suphi Bey görülmektedir.” (Cumhuriyet 13.4.1931)

Türk Ocağı’nın kapatılmasından bir yıl sonra Halk Evleri kurulmaya başlanıyor, böylece Türk Ocağı’nın işgal ettiği kültürel alan resmî bir kurum eliyle doldurulmak isteniyor. Hamdullah Subhi de Bükreş büyükelçiliğine tayin edilerek ülkeden uzaklaştırılıyor.

*

Cumhuriyet rejiminin kuruluş safhasında, inkılâpların meşrulaştırılmasında, benimsetilmesinde Türk Ocağı ile mühim rol oynayan başkan Hamdullah Suphi Tanrıöver, bazı türbelerin açılması (1950) ve Osmanlı hanedanın kadın mensuplarının Türkiye’ye gelmesine izin verilmesi (1952) kanunlarının çıkarılmasında önemli rol oynuyor. Bunu bir anlamda günah çıkarma olarak görebiliriz.

Hamdullah Suphi hatıralarında, “tarihimizi yapmış olanların türbeleri”nin kapatılması konusunda Mustafa Kemal’e karşı çıktığını yıllar sonra kayda geçirir. “Memleketin gençlerine o memleketi bir devlet olarak, bir vatan olarak kendisine verenlerin kim olduğunu öğretmek için” türbelere ihtiyaç olduğunu söylemiştir. “Büyükleri çocuklarımıza tanıtmak için onların yalnız kemikleri dağılmış birer türbeleri var. Onu da kaparsanız, yeni nesli nasıl yetiştireceğiz?" der. Bunun üzerine bir-iki dakika sessizlik olur. Sonra Devlet Reisi ona yanında yer gösterir ve şöyle der: “-Bekle; on, onbeş sene bekle, bütün türbeleri sana vereceğiz!"

Hamdullah Suphi, türbelerin kapatılmasının geçici bir uygulama olacağını bu hatırasına dayandırır. Romanya’daki, elçiliği döneminde Bükreş’teki Sırbistan sefiri meşhur bir Sırp şairini 1940’larda İstanbul’da misafir eder. Süleymaniye Camii gezildikten sonra misafir Kanunî’nin türbesini de görmek ister. Türbe kapalı ve bakımsızdır. Misafirine türbelerin neden kapatıldığını “Bir müddet mazi ile alakamızı kesmek istedik, onun için türbeleri kapattık.” diyerek açıklar.

Türk Ocağı’na türbelerin verilmesi müjdesi, kuruma biçilen rolle ilgili olmalıdır. Türk Ocağı devam etse idi, bir nevi “kültür bakanlığı” rolünü sürdürebilirdi belki. O zaman tarih ve dil “devrimleri” daha aklı selimle, yapıcı çerçevelerde seyreder, büyük hasarlara yol açmazdı…

 

[1] Türk Ocağı ile ilgili şu makalede derli toplu bilgiler var: “Türk Ocaklarının Kapatılışı, Borçları ve Emlâkinin Tasfiyesi” Mustafa Arıkan-Ahmet Deniz, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,  Sayı 15

[2] Türk Ocağı’nın sitesinde kapatılma kararını Atatürk'ün siyasî bir zorunluluk sebebiyle almış olabileceği üzerinde duruluyor: “Sovyetler Birliği'nden gelen ciddi baskılarla Türk Ocağı'nın milletlerarası bir denge politikasına kurban gittiğini düşünebiliriz.” deniliyor.

cumhuriyet_1931_nisan_11_-1.jpg

Bu yazı toplam 304 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim