• İstanbul 14 °C
  • Ankara 20 °C

‘En mühim sırrım; sürekli çalışmak, mütemadiyen okumak ve yazmak’

‘En mühim sırrım; sürekli çalışmak, mütemadiyen okumak ve yazmak’
Yusuf A. Özdemir, yaşayan en önemli kültür adamlarımızdan TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan ile Türkçemizden sözlüklere kültür hayatımızın önemli meseleleri hakkında konuştu.

Hocam, sözlük hazırlamak bir yönüyle okuyucuya yardımcı olmaktır. Her an başvurulan bir sözlüğün sorumluluğu hakkında ne düşünüyorsunuz, bir sözlüğün hazırlanmasında ve faydalı olmasında komisyonlar mı yoksa bireysel çabalar mı daha etkilidir? Ülkemizin sözlükler bakımından durumunu genel olarak değerlendirdiğinizde nasıl bir fotoğraf çıkıyor ortaya çıkıyor ve bu konuda bir uzman olarak siz ne gibi önerilerde bulunursunuz?

Sözlük tarzı müracaat kitapları okuryazarların, aydınların işini kolaylaştırır. Doğru ve sağlıklı bilgilerin toplanarak müracaat kitabı kimliği kazanması zor ve zahmetli bir süreçtir. Nice yıllar alır, yayınlandıktan sonra da iş bitmez. Yenilenmesi, geliştirilmesi gerekir. Bâzan insanlar elinin altındaki sözlüğün hazırlayıcısını merak bile etmezler. Kaynak olarak göstermek ihtiyacını duymazlar. Kısacası, zor ve hor bir iş! Bütün dünyada önemli sözlükler, şahıslar tarafından hazırlanmıştır. Komisyonlar, kurullar, heyetler… Ancak bir kişinin yönlendirmesi ile sonuç alıcı işler yapabilirler. Bürokratik yapılar gerçek anlamda müşterek eserler ortaya koyamazlar. Parça parça yapılacak işler birleştirilerek bir bütüne gidilebilir, bu durumda da bütünleyici güçlü bir ele ihtiyaç vardır. Türkiye’de de sözlükler bu işe gönül ve emek vermiş, zaman harcamış kişiler tarafından hazırlanmıştır. Ahmed Vefik Paşa’dan, Salahî Bey’den, Muallim Naci’ye, Şemseddin Sami’ye ve Hüseyin Kâzım Kadri’ye kadar bu böyledir. Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü de başlangıçta bir kişinin imzasını taşır: Mehmet Ali Ağakay. Elbette Kurum sözlüğünün künyesinde ilk baskıdan itibaren başka isimler de zikredilmektedir, buna rağmen esas müellif bellidir. Bu Sözlüğün 1945’ten 1980’lere kadar yapılan baskıları bu Giritli tabibin imzasını taşır. Sözlük daha sonraki baskılarda yeni isimlerin ilavesiyle genişletilmiştir, esas metin yine de onundur. Şunu da kaydetmeliyiz, Türkçe Sözlüğün iki binli yıllardaki baskılarında bütünlük bozulmuş, ölçü kaçmış ve maalesef buna göre nitelik kaybı meydana gelmiştir.

Sözlükler konusunu açmışken, sizin en beğendiğiniz, çok kullandığınız, konuşmaktan daha bir zevk aldığınız kelimeler var mı hocam, örnekler verebilir misiniz?

Kelimelerle dostum; kelime dostuyum ben! Her kelime için emek harcamaya değer. Onları anlamak kadar anlatmak, tarif etmek de önemlidir. Yıllarca kelimelere emek verdim. Dilimizin yapısına uymayan bazı uydurma kelimeleri de sırf kullanıldıkları için sözlüğe aldım. Ben zengin anlamlı, âhenkli kelimeleri severim. Mesela “kelime”yi severim. Onun anlam alanının genişliği, âhengi, derinliği yanında karşılık olarak uydurulan “sözcük” ne kadar zavallıdır! “Kelime”nin yüceliği yanında “sözün küçüğü” demek olan söz-cük nedir ki? Bir kimse sözcük kelimesi ile yetiniyorsa, dil zafiyeti içindedir diye düşünürüm. “Sözcük”ten önce tilcik uydurulmuştu. Unutuldu, birgün sözcük de onun âkıbetine uğrarsa, bunun dilimiz için sıhhat alâmeti olacağındanşüphe etmem. Buna karşılık, kulak tırmalayan bazı kelimeleri sevmem, kafama silah dayansa bile kullanmam. Bunlardan biri uydurma kelimelerin en zevksizlerinden “olanak”tır. “İmkân”ın güzelliğini bilen birinin “olanak”ı kullanabilmesine şaşarım. Hele “olanaksızlaşmak, olanaksızlaştırılmak” gibi çekimleri bir dilin taşımayacağı kabalıktadır.

Türk edebiyatında çeşitli türlerde bir yerinde sayma, hatta geriye gidiş olduğu iddia edilmekte. Bu tabloda dil, alfabe, kültürel inkılapların etkisi var mı sizce?

Osmanlı büyük bir dil ve edebiyat mirası, genel anlamda medeniyet mirasımeydana getirmişti, bu miras bütün İslâm dünyası ile geçişgenliği olan bir mirastı. Osmanlı siyaseten yıkıldığı gibi, bu kültürel ortaklığın ortadan kaldırılması, siyasî sınırlar gibi kültürel sınırların da kapatılması gerekiyordu. Çünkü medeniyet değiştirmeye saplantısı içindeydik. (Veya zorlaması karşısındaydık). Osmanlı İslâm medeniyetinin modern zamanlara ulaşmış gelişmiş bir biçimi idi. Osmanlı Devleti’nin son iki asrında büyük sarsıntılar geçirmesine rağmen dil ve edebiyatı gücünü koruyordu. Hat sanatı ve mûsıkî zirvedeydi. Mimarî her şeye rağmen yeni örnekler ortaya koyabiliyordu. Batı tarzı edebiyata geçişten sonra bile kısa sürede büyük şairler ve yazarlar yetişti ve bunlar Türkçenin son şaheserlerini ortaya koydular. Cumhuriyet’ten sonra kültürel devamlılık sürdürülebilse idi, yeni Âkifler, Yahya Kemal’ler, Hâşimler, Tanpınarlar, Necip Fâzıllar… beklenebilirdi. Harf inkılâbı ve tamamlayıcısı dil devrimi, batı medeniyetini benimseme yönünde sarsıcı ve kalıcı hamlelerdi. Büyük dil ve edebiyat mirasının devam ettirilmesi hâlinde tam mânasıyla Batılılaşamazdık, medeniyet değiştiremezdik. Bu yüzden iki “dil”imiz üzerinde büyük ameliyat (operasyon) yapıldı. Birincisi konuşma ve yazma dilimiz, yani “söz” dilimiz sarsıntıya uğratıldı, büyük mirasa ulaşma imkânı ortadan kaldırıldı. Mûsıkîde de benzer bir şey yapıldı, ses dilimiz de engellendi. Binlerce yıllık müzik mirasımız yasaklandı. Şarkılarımızın, türkülerimizin düğünlerde icra edilmesi bile önlenmek istendi. Bugün ne mûsıkide ne edebiyatta yirminci yüzyılın başındaki noktadayız. Edebiyat iyi kötü devam ediyor, başarılı şairler yazarlar yetişiyor, güzel eserler veriliyor. Buna rağmen, bu dil ürünü eserlerde dil devriminin ortaya çıkardığı zaaflar açıkça hissediliyor. Dilin doğru ve güzel kullanılması, ifade genişliği ve zenginliğini sekteye uğratan kelime zayiatı yanında yeni uydurulan çoğu Türkçenin kurallarına aykırı, zevksiz, âhenksiz “sözcük”ler edebî metinleri zaafa uğratıyor. Dil fakirleşirse, ifade gücü zayıflar, büyük eserler ortaya koymak kudretini kaybeder.Bugün bu noktadayız. Büyük ve zengin dil mirasımızın farkına vararak düşünmek ve yazmak zorundayız. Türkiye’de ancak bunun farkına varabilenlerin eserleri çizginin üstüne çıkabiliyor. Türk edebiyatçısının, yazarının, ilim ve fikir adamının harf inkılabı ve dil devrimi ile hesaplaşmadan yeni ve güçlü bir hamle yapması mümkün değildir. Bu hususu dile getirenler, harf inkılabı ve dil devriminin ne idiğü konusunda konuşanlar-yazanlar, Türkiye’den olunca nazarı itibara alınmıyordu. 20. Yüzyılın ünlü filozoflarından Jacques Derrida bizim aydınlarımızın betonlaşmış zihinlerini sarsmak için 1997’de İstanbul’a geldiğinde çok keskin uyarılar yapıyor. Derrida’nın “İstanbul mektubu”nda adres gösterilerek yapılan bu ikazlar neredeyse hiçbir tesir uyandırmıyor. Büyük kayıp bizim, yasını tutan ise Fransız filozofu Derrida! İşe bakın ki, Türkiye’de Derrida takipçileri bile onun harf ınkılâbı ile ilgili “harf derbesi”, “katliamı” gibi sarsıcı ifadelerine duymazdan, görmezden, bilmezden geliyor. Tam olarak çamurlaşmış dar bir alanda debelenme hâli bu…

Hocam, Türk dünyasını da yakından takip eden birisiniz. Ülkemizin, bu dünyayla etkileşimini, iletişimini yeterli buluyor musunuz, edebiyatların yakınlaşmalarının sonuçları sizce nelerdir?

Evet böyle bir dünya var! Geniş bir coğrafya. Bir taraftan coğrafî ayrılıklar, diğer taraftan siyasî sınırlar budünyanın bütünleşmesini engelliyor. Dil birleştirici bir unsur olacakken, bu rolünü oynayamıyor. Türkiye’de dil devrimi türkilerle ortak zeminimizi zayıflattı. Bir kelime üzerinden konuşalım: Sadece biz “okul” diyoruz, bütün Türk lehçeleri mektep demeye devam ediyor. Muallim, talebe keza… Maarif ’de de ortağız; eğitimdi meğitimdi, yok öyle şeyler! Bu bölgelerde lehçeler üzerinden geliştirilen yazılı edebiyat da aynı sonuca hizmet etti. Bir de Rusça etkeni var. Rusça Türkiye hariç bütün Türkilerin ortak üst dili. Türk dünyasının en azından Türkçenin bir lehçesi üzerinden anlaşmasına ihtiyaç var. Bir ondan üç bundan kelime alarak, sentetik bir dil oluşturarak bu sağlanamaz. En çok yazanı konuşanı bulunan bir lehçe bütün Türk dünyasında öğretilmeli ki bu Türkiye Türkçesidir, böylece o zaman bir ortaklık sağlanabilir. Bunun da basiretle birlikte büyük bir siyasî güç/ tesir gerektirdiği ortada. Onun dışında bugünün şartlarında Türk âleminin yazarlarını, şairlerini, fikir ve ilim adamlarını bir araya getirmek için faaliyetler düzenlemek, müşterek işler yapmak için çaba göstermek gerekiyor. Türkiye Yazarlar Birliği bu maksatla 1992’den beri Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenleri düzenliyor. Doğrudan edebi metin üzerinden, şiir üzerinden bir müştereklik sağlanmaya çalışılıyor. Elbette faydalı oluyor, fakat beklenen faydayı tam ve kâmil manada sağlıyor mu, o apayrı bir bahis.

D. Mehmet Doğan yıllardır ayakta, saygın bir isim. Bunun bir sırrı olmalı. D. Mehmet Doğan’ı var eden, yaşatan ilkeler nelerdir? Bunun dışında en çok hangi isimlerden etkilendiniz, kimleri kendinize yakın hissettiniz?

En mühim sırrım, sürekli çalışmak, mütemadiyen okumak ve yazmak... Ben beni bildiğimden beri yazmaya çizmeye çalışıyorum. Okumadan yazmak gibi bir alışkanlığım yok. Neredeyse bütün klasik metinlerimizi, yazarlarımız okudum, bazılarını tekrar tekrar. Modern dönemin edebiyatını, dil gelişmelerini takip ettim. Sahici şiiri, edebiyatı keşfetmekten hoşlanırım. Yûnus Emre’den günümüze edebiyatımızın verimlerini okumak anlamak ve bugün onları zihninde taşıyarak yazmaya çalışmak mücadelesi içindeyim. Zevkle okuduğum hayli yazar var. Âkif ve Yahya Kemal bunların başında gelir. Bizde edebiyat ve düşünce atbaşı gider, bunları okumak aynı zamanda bir fikir zemini üzerinden gitmek demektir. Çok isim saymak istemiyorum ama Haşim’siz, Tanpınar’sız, Necip Fazıl’sız, Tarık Buğra’sız bir Türk edebiyatı olamaz. Bu temel şahsiyetlere başka isimler de eklenebilir. Fikir dünyamızın büyüklerini de Nureddin Topçu başta olmak üzere, külliyat olarak okumaya çalıştım. Kendimi, dilimize, edebiyatımıza, düşüncemize ciddi mânada emek veren bütün yazarlara yakın hissederim.

Devamı: https://www.pusulahaber.com.tr/en-muhim-sirrim-surekli-calismak-mutemadiyen-okumak-ve-yazmak-1387512h.htm

 

5bfbdedd-39dd-4cee-a757-197df597795e.jpg

Bu haber toplam 427 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim