Hüseyin Algül'e ilim ödülü verildi!

Birlik Vakfı Bursa Şubesi, mübarek bir mekânda hizmetlerini sürdürüyor. Bu mekân, Osmanlı’yı Bursa’dan Kosova’ya taşıyan Sultan I. Murad Han’ın vakfettiği muazzam külliyeden geriye kalan küçük bir yer. Külliyenin aslı düşünüldüğünde, çok ama çok küçük bir yer. Ama ülkemiz öyle talanlar yaşadı ki, hem bu mekânların kaldığına hem de kalan bu mekânlarda, o mekânları vakfedenlerin isteklerine uygun işlerin yapıldığına şükrediyoruz artık. Oysa işin normali bu olmalıydı. Birlik Vakfı Bursa Şubesi de, böyle güzel işler yapan, vakfiye senedine mümkün olduğunca uygun davranmaya çalışan bir vakıf.

Bilindiği üzre insanımız, elinde olanın değerini ancak o şey elden gittikten sonra anlıyor. Ama o zaman da, ondan yararlanmak için zaman geçmiş oluyor. Bu anlamda Birlik Vakfı Bursa Şubesi, dört yıldan beri çok güzel bir gelenek başlattı: Yaşayan değerlerimizi bilmek… Niyet belli: Kendi köşesinde tevazu üzre yaşayan değerlerimizin farkına varılmasını sağlamak; değeri bilinenlere ise vefa borcunu ödemek…

29 Mayıs, Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nin yaşayan değerlerimize ödüllerinin sunulduğu gece. Fethin tarihi aynı zamanda, İstanbul’un fethinin…  Bilindiği üzre kadim kültürümüzde fetih dendiğinde akla kılıç-mızrak değil, yüreklerin fethi gelir. İşte bu ödüller de, yüreklerin fatihlerine veriliyor. Birçok güzelliğin yaşandığı gecenin notları şöyle…

Her gün 300 yoksula yemek, her ay 350 öğrenciye burs veriyorlar

Gecenin açış konuşmasını, vakfın dinamik başkanı Mustafa Bayraktar yaptı. Mustafa Bayraktar,  mütevazı konuşmasında, Birlik Vakfı Bursa Şubesi’nin hizmetlerine kısaca değindi.  Dıştan bakıldığında sadece bir taş yığını gibi görünen bu binada, her gün üç yüz yoksula yemek verildiğini ve yine her ay üç yüz elli öğrenciye burs verildiğini öğrendik Mustafa Bayraktar’ın konuşmasından ve “Allah hizmetleri bereketli eylesin, bu hizmetlerden bizleri de nasipdar kılsın, hissedar eylesin” dedik.

Azımsanacak şeyler değil gerçekten bunlar. Bir de bu hizmetin yıllarca sürdürüldüğü düşünüldüğünde, işin zorluğu iyice anlaşılır. Ama inanıyoruz ki yapılan her şey Allah için yapılırsa ve “Aslolan insan!” düşüncesiyle yapılırsa eğer, her zorluk kolay kılınır onlara. Mustafa Bayraktar’ın konuşmasından sonra, protokole dâhil kişiler söz alarak konuştu.

Vakfın “Yaşayan Değerlerimiz” ödülleri kimlere verildi?

Konuşmalar bittikten sonra ödül törenine geçildi. “Yaşayan Değerlerimiz” ödülleri, bu yıl üç farklı kategoride verildi: İlim ödülü Prof. Dr. Hüseyin Algül’e, Hizmet ödülü Safiyüddin Erhan’a ve Kur’an’a Hizmet Özel ödülü de Sadık Uysal’a verildi. Ödül töreninde, hem imrendirici hem de duygulandırıcı sahneler yaşandı.

Bu yıl emekli olan Prof. Dr. Hüseyin Algül’ün dostları, Hüseyin Algül Hocanın insan yetiştirmek için nasıl bir yol izlediğini, bu uğurda nelere katlandığını anlattılar kubbeye salınan hoş bir sada niyetine.

Taşa, toprağa ve diğer nesnelere sadece birer nesne gözüyle değil de, kalp gözüyle bakıp onların değerini bilen bir bilge olan Safiyüddin Erhan Bey ise, yaptığı teşekkür konuşmasında, aktarmazsam rahat edemeyeceğim şu çarpıcı benzetmeyi yaptı: “Dünya bir insan olarak düşünülse, o insanın yüzü hiç kuşku yok ki İstanbul olurdu!”

Prof. Dr. Mustafa Kara, ödül alanların hepsiyle hukuku olan biriydi, hepsinin öne çıkan güzel taraflarına değindi. Ama buraya onun Safiyüddin Erhan ile ilgili söylediklerinden birkaç cümle almakla yetineceğim:

“Tasavvufta, bir mürşidi olmadan terbiye edilenler vardır. Onlara Üveysi derler. Safiyüddin Erhan da Üveysi bir mimardır. Çünkü o, mimarî tahsil etmemiştir ama İstanbul’da olsun, Bursa’da olsun bir sürü yapıyı ayağa kaldırmış, güzel projeler çizmiştir.  Bu hal de ancak Üveysi mimarlıkla isimlendirilebilir.”

Sadık Uysal Hoca ise, emekli olmayı kendine yeni öğrenciler yetiştirmek için bir fırsat bilmiş.  Kendine misyon olarak biçtiği zor görev, meyvelerini vermeye başlamış artık.