• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 23 °C
  • Konya 17 °C
  • Sakarya 19 °C
  • Şanlıurfa 22 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 17 °C
  • Bursa 19 °C

II. Abdülhamid Döneminde Sanat ve Musiki Ortamı

II. Abdülhamid Döneminde Sanat ve Musiki Ortamı
Osmanlıyı, musiki noktasında değerlendirdiğimizde birçok formla karşılaşmakta ve tasavvuf musikisinin temeli sayılabilecek güftelere ve bu güftelerin tekke formlarında icralarına da rastlamaktayız.

Sultan II. Abdülhamid döneminde ise opera ve tiyatro oyunları da ağırlık kazandı. Necip Karakaya yazdı.

Belki duymak, belki söylemek, belki hissetmek, belki anlamaktır musiki. Ama aslında yaşamaktır ritminde ya da yaşatmaktır ritmiyle bir şeyleri. Bir nağmenin ya da melodinin, nasıl ifade edilirse edilsin, aslında etki alanına girmek ve kendimizde meydana getirdiği hissiyatı liyakatli bir şekilde yaşamaktır musiki. Farklı dünyaları bir araya getirmek ve ortak bir sesi muhteşem bir uyum ve ahenk haline büründürmektir biraz. Nesilleri bağlamaktır birbirine. Yüzyıllar ötesinden seslenmektir bizden sonra gelecek nesillere. Hassasiyetlerimizi yansıtmak ve üzerinde hassasiyetle durduğumuz bütün konuları belirli bir melodik yapı içinde sunmaktır musiki.
 
Medeniyetin yapı taşlarından biri
 
İslâm, insanı sosyal hayattan soyutlamamış, bilakis hayatın kendi ritmi içerisinde, kişinin kendi kalbinin varlığını her zaman hatırlatan ritmiyle varlık içindeki yerini alması noktasında yönlendirmiştir. Sözün tesirinin zirve noktada olduğu yıllarda, sözlerin en güzeli ile seslenmiştir insanlığa. Elbette İslâm’ın sesi sihir değildi. İslâm’ın sesi nizam ve intizamdı. Hayat vermekti kurumuş hücrelere. Tedavi etmekti hasta gönülleri inancın sesiyle. İşte bu sesin bir ahengi vardı. Boş bir nida olmaktan berî kılarcasına ve sözü, ses ile bezemeyi telkin eden emir ile mümin gönüllerde yerini bulmuştu. Ve işte böyle oluştu medeniyetimizin asil ahengi, musiki.
 
Bir medeniyetin en önemli parçalarından biri olan musiki, Osmanlının bütün ihtişamı ile temsil ettiği İslâm Medeniyeti’nin de en önemli yapı taşlarından biriydi ve bu muhteşem medeniyetin bir parçası olarak yerini almıştı. Osmanlıyı, musiki noktasında değerlendirdiğimizde birçok formla karşılaşmakta ve tasavvuf musikisinin temeli sayılabilecek güftelere ve bu güftelerin tekke formlarında icralarına da rastlamaktayız. Hazreti Mevlana, Hazreti Yunus Emre, Hazreti Ahmed Yesevi ve tasavvuf neşvesini gönüllere tattıran diğer zevat-ı kiramın nutk-u şerifleri neredeyse bütün Osmanlı teb’asında bilinen, söylenen ve belirli bir sistematikte söyletilen güfteler olmuştu. Gerek halk arasında gerekse saray erkânınca meşk edilen bu güfteler, Osmanlının tevarüs ettiği musiki geleneğinin icrasının en önemli unsurları haline gelivermişti.
Bu haber toplam 986 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim