Henüz daha çocukluk çağımda, ormandaki kulübenin tahtalarına, duvarlara, kayalara çizdiğim resimlerle kabiliyetim ortaya çıktı. Yoldan gelip geçenler çizgilerimi, taştan, çamurdan, ağaç köklerinden ürettiğim objeleri şaşkınlıkla ve ilgiyle izlerler, sonra aileme “ileride büyük bir adam olacağımı” söylerlerdi.
Çevremde hiçbir sanatkârın ve sanat eserinin olmadığı bu orman köyünde henüz çocukken, “Ben ressam olacağım” diyordum. Bence sanatkâr olmaya karar verebilmek çok önemli, çünkü memleketimizde akademiyi bitiren kişi, “Ben ressam olacağım” diyemiyor.
Ortaokul ve lise sıralarında köydeki evimizin her köşesinde bir tablo asılı olduğu halde, bir sanat galerisinden farkı yoktu. Ancak zamanla dosyalar dolusu suluboya, karakalem ve kömürle yaptığım çalışmalarım ve evimizde asılan tablolarım yağmalandı. Her memlekete gittiğimde, tablolarımın eksildiğini görünce “tablolarıma ne oldu?” diye sorduğumda; “akademide okuyorsun, hala onlara mı tenezzül ediyorsun?” dediklerinden utancımdan bir ses çıkaramıyor cesaret edip karalamalardan bir tanesini bile kurtaramıyordum. Dosyalardaki çalışmalarımı talebeler kendi çalışmalarıymış gibi okullarına götürmüşlerdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.