HILF-UL FUDUL
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi vesellem), öyle bir yolda yürümüş, başlangıcından son anına kadar öyle bir hayat yaşamış ki, yüzyıllar sonrasında bir müslümanrın O'nu takib etmeye gayret ederken ve O'nu taklid etme çabası gösterirken içinde bir heyecan, kalbinde bir ferahlık duymaması imkânsız. Her insanın çok gizli bir yerlerinden akan dürüstlük, adalet, hakkaniyet duyguları, güzellik sevgisi, ahenk ihtiyacı, hilkatin dinamizmi ile canlanma coşkunluğu İslâm Peygamberinin verdiği her örnekte yeniden canlanıyor, insanın varlığını bütünüyle kaplıyor ve sanki insandan insana ulaşan bir ahlâk tınısı açığa çıkıyor.
Bütün bu girişi "hılf-ul fudul" andını düşündüğüm için yaptım. Allah Resulü'nün "Ben ona, İslâmiyet devrinde bile çağrılsam, icabet ederdim" sözleriyle bahsettiği yemindir bu. Belki herkesi Muhammed (s.a.v.)’in Hılf-ul Fudul'a katılmış olması fazlaca heyecanlandırmayabilir. Birçok müslüman O'nun bu davranışını sağlam kişiliğinin ve temiz ahlâkının tabii bir neticesi olarak görür ve zaten başka türlü olamayacağı için gereği gibi davranmıştır, diyebilir. Ben de Peygamberimizin bu yeminine katılışını kendisinin hayat tatbikatının bir sonucu olarak görüyorum. Ama bu görüş, benim gerek Hılf-ul Fudul'un mevcudiyetinden, gerekse onun İslâmiyet çağından sonra da övülmüş olmasından ayrıca ve özellikle bir heyecan duymama engel değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.