Vefatının 12. sene-i devriyesinde Kani Karaca'yı yâd etmek amacıyla oğlu Mehmet Ali Karaca ile bir araya geldik. İTÜ'de matematik hocası olan Mehmet Ali Karaca ile rahmetli babasını konuşurken daha önce duymadığımız pek çok hatıralar, anekdotlar işittik. Hem kahkahalara boğulduk hem hüzünlendik hem ağladık, bazen de kızdık. Kültür tarihimizin en mühim simalarından biri olan Kani Karaca'yı rahmet ve özlemle anıyoruz.
Kani Karaca deyince aklımıza ilk olarak gözleri geliyor. Gözlerini çok küçük yaşta kaybetmiş. Bu nasıl olmuş, kaza mıydı?
Bir kaza neticesinde kaybediyor ilk olarak... Fakat bu kaza tamamen kaybettirmemiş gözlerini. Eskiden göz çapaklanmasına karşı kocakarı ilaçları yapılırmış halk arasında. Bu karışımın içinde tuz ruhu da olurmuş. Bu ilacın birkaç saniye tutulması gerekiyormuş gözde. Babama da gözleri düzelsin diye bu ilaçtan yapıyorlar. O esnada da misafir varmış evde, annesi biraz lafa dalıyor ve ilaç birkaç dakika gözünde kalıyor. Bütün göz damarları eriyor.
Babası iki kişiyle evliymiş. Babası ölünce kendi annesiyle kalmaya başlıyor. Sonra da canlı canlı gömmeye kalkıyor annesi! Babamı istemiyor. Üvey annesi ve köylüler kurtarıyor son anda babamı. Sonra halası sahip çıkıp yetiştiriyor.
İnanılmaz...
Annesi öldüğünde babama haber verdiler. Hatırlıyorum, bütün İstanbul camilerini arayıp sabah vakti sala okutmuştu babam. Yine de güzel uğurladı.
Peki, yaşarken görüşmediler mi hiç?
Dedem öldükten sonra başka biriyle evlenmiş ve ikinci eşi babamla görüşmesine de izin vermemiş. Yaşarken de görüşmediler hiç.
Babanızın özel ihtiyaçlarıyla kim ilgileniyordu?
Babamın bütün ihtiyaçlarıyla annem ilgileniyordu. Babamın eli ayağı gibiydi annem. Çok müşfik birisiydi. Hiçbir şeyden şikâyet etmez, hep tevekkülle karşılardı.
Peki, Adana’daki hayatı?
Halası ve eniştesi ilgilenmişler. Heba olup gitmesin diye "Hafız olsun bu" şeklinde bir görüş çıkmış halasıyla eniştesinin arasında. Sonrasında bir hocaya veriyorlar. Asıl dinî eğitimini ve musiki eğitimini Adana’daki hocasından alıyor. Hatta Sadettin Kaynak, "Senin hocan kimse, adına türbe dikmek lazım evladım" demiş babama. Temel mûsikî eğitimini de bu zâttan alıyor. Babama makamları vs. öğretiyor bu hoca. Mesela babam, Sadettin Heper ve Sadettin Kaynak gibi altı yüzün üstünde makam biliyordu. Başka da yok zaten.
 Siz musiki ile ilgilendiniz mi peki?
Siz musiki ile ilgilendiniz mi peki?
Sekiz yaşında mandolinle başladım. Dokuz yaşında bütün müzik aletlerini çalıyordum. On yaşında Devlet Senfoni Orkestrası’na girdim. Klasik Batı müziği ile ilgileniyordum. Sonra bir müzik dergisinde hakkımda Türkiye’ye yeni bir dâhi geliyor diye reklamımı yaptıklarını görünce bıraktım. Daha sonra matematikle ilgilendim. Dokuz yaşında Cem Karaca’ya, Barış Manço’ya akor verdim gitarla. Cem Karaca babamı çok severdi, gizli sufiydi kendisi. 2500 akor çıkardım matematik sayesinde. Daha üstünde de çıkarılamaz, perde yetmiyor. Cem Karaca onu İspanya’ya götürüp oradan bir ödül getirmişti.
Sizi müziği bırakmaya sevk eden şey neydi?
Ürküttü beni. Reklamı sevmezdik. Biz insanların insanlara verdiği ünvanlardan hoşlanmayız.
Babanız sizin Batı müziğine yönelmenize nasıl tepki gösteriyordu?
Şöyle anlatayım: Önce Mustafa Özeren Efendi'ye gittik. O da "Serbest bırakın" dedi. Onun üzerine ben de devam ettim.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/soylesi/24188/kani-karacayi-oglu-mehmet-ali-karacaya-sorduk



































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.