• İstanbul 12 °C
  • Ankara 12 °C

“Kara bir gün”: 1 Kasım 1928 Latin harflerinin kabulü

Ahmet Doğan İLBEY

“1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” la Müslüman Türklerin bin yıllık kalp ve dimağını, din ve devletini, kültür ve medeniyetini inşa ve ihya eden Kur’ân harfleri feshedilerek Haçlı dünyasının Latin harflerinin kabul edildiği “Kara bir gündür.” “Kara bir gün” ifadesini Süleyman Nazif’in 9 Şubat 1919 tarihli Hâdisat gazetesinde yazdığı aynı adı taşıyan yazı başlığından aldığımızı belirtelim.

Kemalist Cumhuriyet oligarşisi bu ecnebî harflerine hayâsızca “Türk alfabesi” diyerek mazlum ve mazrur Türk milletine dayatmışlardır. Sözde Türkçü olan, fakat maalesef Türkçülükleri ârızalı ve bâtıl olan bâzı zevat ve zümreler de Kemalistlerin tepeden inme usulle Latin harflerini kanunlaştırmaları karşısında diz çökmüşlerdir.

Bâtıl Türkçülerin Latin harfleri karşısında diz çöküşü

Evvel emirde belirteyim ki gayem, Hadiümü’l Harameyn olan ve İslâmlaşınca millet olmak vasfını kazanan Türklerin idrakini bir asırdır yozlaştıran Kemalist bâtıl Türkçülüğün ârızalarını göstermek. Bu mevzudaki yazdıklarımızda Türklük hüviyetine karşı bir anlayışımız asla söz konusu olamaz. Aksine, mensubu olmaktan şeref duyduğumuz Hakk’a tapan Türklüğün bâtıl, yâni İslâm dışı tesbit ve tariflerden arındırılması çabası taşımaktadır.    

Fuat Köprülü önce karşı çıkıyor, sonra kabul ediyor

Edebiyat tarihimize hizmetlerini şükranla karşıladığımız M. Fuat Köprülü’nün Latin harflerinin sebep olacağı buhranı anlatan satırlarını okuyalım önce: “Hıristiyanlaşma Hadisesi ve Kültür Buhranı" başlıklı meşhur yazısında “Latin harflerini almanın bir şekilperestlikten ibaret olduğunu” söylüyordu: “Çağdaş Avrupa cemiyetlerinin müesseselerini, kıymetlerini aradaki sosyal şartların çatışması sebebiyle yalnız şekli bir sûrette almaya çalıştık. İnkılâplarımızı tamamlamak için artık Arap harflerini de atarak Latin harflerini almak isteyenler, işte bu şekilperestliğin en açık birer nümunesidirler. Lâtin harflerinin kabulüne taraftar olanlar, zannediyorlar ki, Garp medeniyetine bu sûretle daha çabuk ve daha kolay temessül edebiliriz. Onlar, bu şekilde, Ortaçağın son bakıyyesinden de kurtularak tamamiyle çağdaş bir duruma geleceğimizi ümid ediyorlar. Düşünmüyorlar ki bizi Avrupa'dan ayıran en bariz fark zihniyet ve mantık farkıdır.” (Türkiye Nasıl Laikleştirildi? / Haz: Hüseyin Durukan, Çıdam Yayınları)                                                                                                                                               

Köprülü’nün, bin yıllık İslâmlaşmış millet değerlerimizi savunan bir müdafînin haykırışlarını andıran bu ifadeleri yüreğimiz kabartıyor âdeta. Onun 1929’da söylediği bu sözler bugün dahi yaşanan kimlik ve medeniyet buhranımızı anlatıyordu: “Ecdadından kalan sanat âbidelerini yıkıp geniş caddeler açmak isteyen belediye reislerimizi, millî tarihini ve millî edebiyatını bilmemekle iftihar eden aydınlarımızı, medenî tarihimizin bakıyyelerini saklayan kütüphanelerimizi hafife alarak onların ortadan kaldırılmasını isteyen mütefekkirlerimizi, millî mazimizi sadece bir pislik ve rezalet halitasından ibaret gösteren tarihçilerimizi, çocuklarını yabancı kültür çevrelerinde okutup eğitmeyi bir medeniyet gereği sayan milliyetperverlerimizi gördükçe, ne derin ve korkunç bir kültür buhranı karşısında bulunduğumuzu anlamamak imkânsızdır.” (a.g.e., s.358)

Köprülü: “Arap harfleri Türk diline uygun değildir”

Veyl ona ki eserlerine hürmet ettiğimiz Köprülü yukarıdaki fikirlerine sâdık kalmadı. Türkçülüklerini Batıcılıkla sentezledikten sonra Türklüğü İslâm millet zemininden seküler ulus zeminine çekenler safına katıldı.1938’de Halkevleri’nin dergisi Ülkü’deki “Alfabe İnkîlâbı” adlı yazısında 1929’de karşı çıktığı Latin harfleri artık “Türk harfleri” olmuştu. Bu yazısıyla Köprülü’nün Kemalist Batıcı bir zihniyete inkılâp ettiği anlaşılıyor. Türklüğü Müslümanca idrak edenler, “meşhur Türkçü” M. Fuat Köprülü’nün Batı yanlısı sentezci fikirlerini ibretle okumalı ve seküler Türkçülerin Türklük mevzuunda baştan beri yanlış fikirlerle idrak kirliliğine sebep olduklarını muhasebe etmelidir:

“Türk harflerini kabul ettiğimiz büyük günün onuncu yıldönümü! Türklerin kültür tarihinde bu kadar azametli, bu kadar şümullü bir dönüm noktası daha var mıdır? Bilemeyiz” diyerek “Arap harflerinin Türk diline hiç uygun olmadığını” dile getirir: “Atatürk bu büyük inkilâbı yaparken acaba ne gibi düşüncelerle hareket ediyordu? Sonradan yavaş yavaş anlayabildi. (…) Biz Orta zaman Şark kültüründen silkinip muasır Garp kültürü dairesine girmek iradesini göstermiş oluyorduk. İşte, Baş hocamız Atatürk'ün bu inkılâbı yaparken ve milletine millî, mükemmel bir alfabe hediye ederken ne kadar şümullü ve ne kadar derin düşünmüş olduğunu hayat, on seneden beri ispat etti: tatbikat, umulduğundan daha büyük bir muvaffakiyet gösterdi. Kısa bir zaman için sahifelerini azaltan gazeteler, sayıları azalan mecmua ve kitaplar, az bir müddet sonra eskisinden daha büyük bir inkişafa mazhar oldular. Okuma yazma öğrenmek çok kolaylaştı. Hülâsa, kültür hayatının her sahasında eskisiyle ölçülemeyecek bir ilerleme hasıl oldu... Alfabe inkilâbı... memleketin kültür hayatında muazzam hamleler doğurmuş, çok feyizli, müsbet neticeler vermiştir.” (a.g. e., s. 359)

Adı geçen kitapta Köprülü hakkında şu da anlatılıyor: “Bir gece konağın kapısının resmî görevlilerce çalındığını, evden alınıp Dolmabahçe sarayına götürüldüğünü, bir gece boyu orada kaldığını, böylece Latin harfleri ve tarih konusunda ikna edildiğini…”

Zavallı “Büyük Türkçü” kültürümüze dair kaynak eserler bıraktı ama recüliyeti, yâni adamlığı ve dâvası yoktu. Çarçabuk teslim oldu. Seküler Türkçülük kitapları ve “Dokuz Umde” siyle Kemalist inkılâplara fikren yardımcı olan Ziya Gökalp, Latin harflerinin cebirle yürürlüğe girdiği 1928’de sağ değildi. Meşruiyet Dönemi’nde “Türk ve Müslümanlar arasındaki bağlardan dolayı İslâm harflerinin korunmasını” isteyenlerdendi. Vefatından önce “Arap harflerinin ıslah edilmesine dair yazı ve beyanları vardır. Kemalist Batıcıların azılılarından Celal Nuri’nin şu hezeyanlarını bugün hangi bâtıl Türkçü mahfiller sürdürüyor dersiniz? “Arap alfabesi Türkler için bin sene devam edecek bir talihsizlikti… Bu elifba fenadır ve Türklere uygun değildir… Harf inkılâbıyla, (…) Ural-Altay milletlerinden olan Türkler, yine Ural-Altay milletlerinden olan çok ilerlemiş Macarlar, Finler, Estonyalılar gibi, Avrupa âlemine kesinlikle karışmış olacaktır.” (a.g.e., s.319 )

Kemalist Türkçülere itiraz eden Kâzım Karabekir Paşa 5 Mart 1923 tarihinde Hâkimiyyet-i Milliyye’de yayınlanan “Latin Hurûfu Mes’elesi” başlıklı yazısı harf meselesinden kimin nerede yer aldığını gösteriyor. “Bu fikir bir zamanlar Avrupa’da herc-ü merci mûcib oldu. Bu cereyân evvelâ orada başladı. Bizim İslâm hurûfâtımız kâfi değilmiş, binâenaleyh Latin hurûfatı alınmalı imiş!...” şeklindeki sözleriyle karşı çıkar. (a.g.e., s.329)                                                                                                                                              

Türkçü Mehmet Emin Yurdakul da Latin harflerine taraftardı

Seküler Türkçü şair Mehmet Emin Yurdakul’un hezeyanlarını, Türklüğünü İslâm’la hâlhamur edenler iyi okuyup aldatıldıklarını idrak etmelidirler. Onun şu ifadeleri Müslüman Türklüğün hüviyetini bozmanın küçük bir cüzüdür: “Musa eski İbranî harfleriyle tunç levhalar üzerine nasıl bir kavmin mukadderatını yazmışsa bu harflerle de yeni yazılacak olan kitaplara Türk milleti yeni bir mukadderat yazacak, (götenberg) oyduğu harflerle nasıl yeni dünya hars ve medeniyetini hazırlamışsa bu yeni harflerle de Türk'ün yeni hars ve medeniyetini vücuda getirecek, Allah arzı, semayı, insanları ve bütün mahlûkatı nasıl birkaç unsurdan yaratmış ise Türk milleti de bu yeni harflerle yeni ilmini sanatını, yeni terakkisini ve yeni kâinatını yaratacak.” (Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, s. 35, Aralık 2005) 

Latin harfleri Türk milliyetçiliğinin bir ayağı olarak görüldü        

Neticede Kemalistlerle seküler Türkçüler “Yeni Türk harfleri Türk’ün meftun olduğu yüksek zekâ ve kabiliyetini inkişaf ettirecektir” sözünde birleştiler. En tuhaf olanı da Latin harflerini Türk milliyetçiliği fikrinin bir sonucu ve “Dilin ve yazının millîleştirilmesinin” önemli bir ayağı olarak görmeleriydi. Zavallı seküler Türkçü zihniyetin eliyle “eski harf” dedikleri Kur’ân harfleriyle millet olan Türklerin lâdinî seküler bir ulus kimliğe dönüştürülmek istendiğini bilmek, Türklüğü bu zihniyetin tekelinden kurtarmak tarihî bir vazifedir.                                                                                                                                

“Ünlü Türkçü” Hamdullah Suphi Tanrıöver’in de diğer seküler Türkçüler gibi Latin harfleri meselesinde net bir tavrı yoktur. 8 Ocak 1928’de Ankara Türk Ocağı’nda azılı Kemalist Türkçü Mahmut Esat Bozkurt, “Latin harflerinin ulusun dilini güzelleştireceği” üzerine konferans verir ve ardından Tanrıöver de “Latin harflerinin benimsenmesi” hakkında konuşur. Kemalist inkılâplar sâyesinde Avrupa medeniyetine dâhil olunacağını savunan Tanrıöver, temel görüşlerde ayrılığı olmadığı halde Tek Parti İnönü Hükümetinin Türkçüleri “tabutluklara” atması, Türk Ocakları’nın mal varlıklarının iadesine rıza göstermemesi gibi siyasî sebeplerle 10 Mayıs 1949’da “Türk Ocağı Beyannâmesi” yayınlar. Bu beyannâmede geçen bâzı ifadeleriyle bin yıldır Kur’ân harfleriyle İslâmlaşan Türklerin medeniyet müdafîi bir üslûpla konuşur:

“İnkılâbın müdafii olan bir tufeyli (asalak) peyda olmuştur. Din dediğimiz vakit tüyleri ürperir. Bırak, kendi kendine çürüsün ve yıkılsın der. Eski harfleri gördüğü vakit, teşe’üm eder (uğursuz sayar). Bu, inkılâbımızın en büyük zaferlerini tehlikeye düşürecek bir irtica nişanesidir. O, bir tarassut kulesindedir, ufuklarda her gün tehlike işaretleri görür… İnkılâp tufeylisi, yalnız 25 seneyi gören daracık kafasıyla eski harften korkuyor. Onu bir aralık âbidelerimizin üzerindeki kitabeleri kazırken gördük… Eski harflerden korkmuyoruz. Devletin bütün evrak hazineleri bu harflerle doludur. Bütün mimarî yadigârları üzerinde o harfler var. Cedlerin mezar taşlarında aynı harfleri okuyoruz. Edebî servetimizi teşkil eden kitaplar ve bütün tarihimiz o harflerle yazıldı.” (Tanzimat’tan Cumhuriyet'e Alfabe Tartışmaları, Haz: Hüseyin Yorulmaz)

Ne yazık ki fecir pırıltısı sayabileceğimiz bu sözlerinin dâvacısı olmayı sürdüremez Tanrıöver. Chp’den ayrılıp Demokrat Parti’den milletvekili olması onu seküler Türkçü anlayıştan uzaklaştıramamıştır.

Tanrıöver’in reisliğinde Türk Ocakları Latin harfleri kursları açar

Tanrıöver’in uzun müddet başkanlığı yaparak damgasını vurduğu “Türk Ocakları 10 Ağustos 1928’de yine onun beyanlarıyla harf inkılâbına sahip çıkar. Açtığı kurslar ile Türkiye’nin her yerinde Latin harfleri seferberliğine katılır. Türk Yurdu Dergisi, Harf İnkılâbını yazıya geçiren ilk yayın organlarından birisidir. Seküler Türkçülerin içinde M. Kemal’in Batıcı “devrimlerine” en çok destek olan, hakkında “Kemalizm’in İdeoloğu” adlı kitap yazılan (Kemal Şenoğlu, Kaynak Yayınları) seküler ve Batıcı Türkçü Yusuf Akçura’nın “Lisan Islahı Meselesi” kitabı Türklüğün bin yıllık Elifbası ile meydana gelen İslâm medeniyetine reddiyedir. 1930’da Latin harfleriyle de basılmıştır “Yeni Türk dili” heyetlerinde vazife yapan laikçi ve Avrupa medeniyeti taraftarı Akçura’nın Hakk’a tapan  Türklüğe yâr olması mümkün mü?

Saf değiştiren seküler Türkçüler

M. Kemal’in tâlimatıyla hazırlanan pozitivist ve lâdinî Türklüğün resmî kitaplarından “Türk Tarihinin Ana Hatları” (1930) adlı kitabın yazarları arasında yer alan Türkçü Sadri Maksudi Arsal da Latin harflerinin savunucularındandır. Yine seküler Türkçülerden Necip Asım, Veled Çelebi, Ali Canip Yöntem ve İbrahim Alâaddin Gövsa “Arap harflerini savunanlar” cephesindeyken karşı safa geçip, M. Kemal’in Latin harfleri inkılâbından övgüyle bahsetmeye başladılar. Dindar bir dünya görüşüne sahipken, Durkheim ve Ziya Gökalp’in tesirinde kalan, İslâm’da reformist fikirleri savunarak Kur’ân tercümesi hazırlayan, genel eğitimin içinde dinî eğitimin gereksiz olduğunu, aile yapısında din birliğinin şart olmadığını savunan, Osmanlı aile yapısını İslâm’ın ve Arapların tesirlerini taşıdığı gerekçesiyle tenkit eden seküler Türkçü İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun baştan beri harf inkılâbından yana olduğunu anlatmaya gerek görmüyoruz?

Mezartaşına Orhun harfleriye adını yazdıran bâtıl Türkçü

Merkez Efendi Mezarlığı’ndaki mezar taşına Orhun alfabesiyle adının yazılmasını isteyen ve hâlen bu harflerle yazılı mezartaşı muhafaza edilen, devlet ve dînin birbirinden ayrı olmasını savunan lâdinî Türkçü Rıza Nur, M. Kemal’in muhalifi olsa da, harf inkılâbından birkaç ay önce Kahire’de “Oğuznâme” adlı kitabını Lâtin harfleriyle bastırarak Latin harflerini yüceltmiştir.  (TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt: 35, s. 66)

“Dinde Türkçülük” adına yapılan Kur’ân ve ezanın Türkçe okunmasını destekleyen, önceleri “Arap harflerinin Türkleri güçlü kılacağını”, fakat sonra Latin harflerine karşı çıkmayan Nihal Atsız, Mustafa Şekip Tunç’u tenkit ederken, “Fikirleri arasında eskiden beri Latin harflerini kabul etmek gibi memlekete faydalı olanlar varsa da…” ifadesiyle de alfabe inkılâbına taraftar olduğunu aşikâr ediyor. (Türkçülük Akımında Din Olgusu Üzerine Aykırı Bir Yaklaşım: Hüseyin Nihal Atsız ve Fikirleri, yüksek lisans tezi, Ferit Salim Sanlı, Ankara Ünv. 2010)                                                                                      Kur’ân harfleri Türklüğe yabancılaşmadır” diyen Kemalist Türkçü 

Türkçülüğünü Kemalizm’le besleyen Nurettin Artam’ın “Milleti cehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip Latin esasında Türk harflerini kabul etmekten başka çâre yoktur” sözü, Türklüğünü Müslümanla aynı mânada gören ve Kur’ân harfleriyle idrak eden birisi için düşmanca değil midir? M. Kemal’in görüşlerinin hâkim olduğu Cumhuriyetin harf inkılâbına alenen karşı çıkan tek paşa Kâzım Karabekir’dir: “Bu kabul edildiği gün memleket herc-ü merce girer. Her şeyden önce, sarfı nazar bizim kütüphânelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, yazılarımız ve binlerce cilt âsârımız bu lisanla yazılmış iken, (…) hilâfını kabul ettiğimiz gün, en büyük felâkette derhal bütün Avrupa'nın eline güzel bir silah verilmiş olacak. Bunlar âlem-i İslâm’a karşı diyeceklerdir ki, Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır. İşte düşmanlarımızın çalıştığı şeytankârâne fikir budur.” (Satılık İmparatorluk, Mustafa Armağan)

Karabekir’e cevap veren, pozitivist Abdullah Cevdet’in yakın fikirdaşı Kılıçzâde Hakkı’nın görüşlerini günümüzde Atatürkçü-Türkçülerin sürdürdüğünü görmek ne kadar düşündürücü! Okuyalım: “Biz yalnız Müslüman mıyız? Yoksa hem Türk, hem Müslüman mıyız? Eğer biz yalnız Müslüman isek, bize Arap harfleri ve Arap dili lâzımdır. Ve ilim olarak Kur'ân yetişir. Bunun yanında milliyet ve hâkimiyet kavgaları ve dâvaları yoktur ve olmaz. Eğer Türk isek, bir Türk harsına muhtacız. Bu hars ise, her şeyden evvel dilimizde başlayacaktır” (Ülkü Taşır, M. Şakir/ Atatürk ve Harf Devrimi, Türk Dil Kurumu Yayınları,1981)

“Keşke Göktürk alfabesinde kalsaydık” diyenler

Türkçülüğü seküler olan Zeki Velidî Togan’ın siyasî birlik noktasından Latin harflerine karşı çıktığını kaydedelim: “Sûret-i katiyyede bilmeliyiz ki, Lâtin hurûfâtının lisanımıza tatbiki imkânsız ve muzırdır... Hurûfât meselesi Lâtin harflerini kabul etmek sûretiyle halledilecek olursa, bu yolun bir devlet içerisinde dört-beş aydan fazla ömrü olmaz.” (Ülkü Taşır, M. Şakir, a. g.e., s. 55)

Latin harflerine “Türk harfleri” denilmesine itiraz edemeyen ve kısa bir müddet sonra destekleyen seküler Türkçüler harf inkılâbının ardından devrin gazetelerinde yayınlanan şu şiiri coşkuyla okudular: “Yeni harfler ola kutlu / Türkler için bu ne mutlu / Bir el geldi bize Rab’dan / Halâs olduk biz Arap’dan.”
                                                                                                                                                Hâsıl-ı kelâm; Kur’ân harflerini “Türklüğe yabancılaşma” olarak gören ve “Keşke Göktürk veya Uygur alfabesinde kalsaydık…” diyen seküler bâtıl Türkçülerin hedefi Latin alfabesiyle Batı medeniyetine dâhil olmaktı…(ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 171 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim