Yaşadıklarına, yaşananlara ve onların kendi üzerinde bıraktığı izlere yaklaşmayı başarmış. Zamanın bir yerinde yaşanan yanlış ve doğruları olduğu gibi ortaya sermeye çalışmış. O anlara yeniden katılacak cesareti göstermiş. Seslerin, sözlerin, ölümlerin, yasakların nüfuz edemediği gizli kovuklardan çıkardıklarıyla baş başa kalmaya çalışmış. Derlemiş, toparlamış, kimi zaman duygulanmış, kimi zaman da hayıflanmış. Ama hikâyesinin sesini duyabilmek için sesini kısmamış. Yazar Kısık Vadisi'ne yarım asırlık bir aradan sonra girerken babasının elini sımsıkı tutan ürkek bir çocuk haline bürünmüş romanında. Hafızasının mayınlı tarlalarında karşısına çıkan her ismi, her olayı başarıyla resmetmeye çalışmış.
Ezanlar neden Arapça değil?
Çocukluğun yaraları! İşte onlar bazen bir orkestra şefi gibi idare eder insanı. Ömür boyu insanın sırtında bir yük gibi durur. Niçin yapıldığı bilinemeyen bir sürü şey, bir alacakaranlık halinden kurtulamaz bir türlü. Yazar kendi hikâyesinin labirentlerindeki açmazları çözmek için babasının yardımına başvurmuş. Kendi şehirlerinde, kendi köylerinde, kendi evlerinde yaşadıkları esaretin anlamsız hikâyesini de dinlemiş, dillendirmiş.
Vadilerinde neden Arapça ezan okunmadığını, neden Kur'ân okumanın ve öğretmenin yasaklandığını, neden 20 yıl boyunca köylerinde Cuma kılınmadığını sorgulamış hadiselerin izinde. Karakterlerin gerçek ve anlatılanların yaşanmış olması, romana farklı bir özellik kazandırıyor. Hikâyenin bir otobiyografi değil, anı değil, bir roman biçiminde anlatılması, okurun gerçeklik algısına başka bir boyut kazandırıyor. Aklın almadığı, kaderin düğümlendiği acı hatıraların ve anıların ortasında kalan incinmiş bir çocuğun, babasından miras kalan yarım asırlık acısı Kısık Vadisi'nde.
31.08.2012 Milli Gazete, Kültür































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.