• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Laikçi Cumhuriyet Millî Mücadele’nin devamı değil, muarızıdır

Ahmet Doğan İLBEY

Kemalist Cumhuriyetin en keskin tarihi olan1928 itibariyle Millî Mücadeleyle rûhî ve fikrî, kültür ve medeniyet, anayasa ve içtimaî bakımdan hiçbir irtibatı kalmamıştır. Çünkü Millî Mücadele’nin esasları olan Kur’ân-ı Kerim harflerine, hilâfete, İslâmî eğitim gibi birçok kararlara sâdık kalınmamış, anayasadan “devletin dîni İslâmdır” hükmü çıkarılmış ve TBMM’deki yemin metninden “Allah’a yemin ederim” ifadesi kaldırılmıştır. 

M. Kemal, (1919 ve 1920’deki M. Kemal) Millî Mücadele’ye başkanlık ederken baştan sona İslâmî terminoloji kullanmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Mevlevî, Kadirî ve Bektaşî dergâhları gibi çeşitli tarikat mensuplarından oluşan Alaylar’ın Çanakkale’de ve Doğu’daki Ermeni-Rus saldırısında son derece faal vazifeler yaptığını bilen M. Kemal, Heyet-i Temsiliye Başkanı olduğunda Millî Mücadeleye bu insanların fevkâlade yardımı olacağını biliyordu.

Millî Mücadele’nin rûhuna uygun Cumhuriyet kurulabilirdi

Erzurum ve Sivas Kongrelerine çok yakın günlerde Heyet-i Temsiliye’nin kurulup nizamnâmesinin yazıldığı ve memleketin topyekûn bir İstiklâl Savaşı’na gebe olduğu günlerdi. Kâzım Karabekir Paşanın Doğu’daki askerî gücünün yanında şahsî itibarının da desteğiyle nüfuzlu din adamları ve kanaat önderlerinin delege kaydedilerek Erzurum Kongresi’ne başkan seçilen ve daha sonra Heyet-i Temsiliye Başkanı olan M. Kemal kongre sonrası alınan kararları ve yapılacak diğer faaliyetleri haberdar etmek ve desteğin devam etmesini sağlamak maksadıyla nüfuzlu şeyh ve tarikat önderlerine İslâmî üslûba titizlikle uyarak mektuplar yazdığı belgeler sabit.

Halk Fırkası programına uygun olarak kurulan laikçi Cumhuriyet devletinin Millî Mücadele’nin devamı olmadığı tek cümleyle anlaşılabilir: “Vatan-ı İslâmiyye ve hilafeti kurtarmak için millî cihad ilân edilmiştir…” Millî Mücadele’nin rûhu ve fikri “dîn-i mübin-i İslâm” üzeredir, 1924 sonrası Cumhuriyet’in ruhu ve fikri ise lâdinî ve pozitivisttir. Kemalist ilke ve inkılâplarından, diğer adıyla Halk Fırkası, yâni Chp programlarından teşekkül eden Cumhuriyet rejimini Millî Mücadele’nin devamı zannedenler yanılıyorlar.

Millî Mücadele bir başka adıyla “Millî Mücahede / Mücahede-i Millîye” Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Birinci Meclis’in fetvalarla aldığı millî cihadın ikincisidir. Bu sebeple Türkiye dışından cihat ilânının dâvetine koşup gelen diğer Müslüman ülkelerin kanaat önderlerinden Şeyh Ahmed Senusî gibi birçok zât M. Kemal’in (1920’deki M. Kemal) dâveti üzerine Millî Mücadele için canla başla çalışmıştır.

Millî Mücadele “vatan-ı İslâmiyye” için cihattan ibarettir

“Yalan söyleyen” ve aldatan Kemalist tarih görüşünün aksine Millî Mücadele  “vatan-ı İslâmiyye” şiarından ibarettir. Nutuk’ta anlatılmasa da İstiklâl Savaşı’nın M. Kemal’in (1920’deki M. Kemal) bizzat talep ettiği fetvalarla gerçekleştirilmiş cihat çağrısı olduğu belgelerle sabittir.(Prof. Dr. Mustafa Kara, “Metinlerle Günümüz Tasavvuf hareketleri)

1924’de başlayıp 1928 ve 1931’den sonra yüzde yüz tavır ve istikamet değiştiren Kemalist lâdinî Cumhuriyet’in Millî Mücadele’nin ruhu ve fikriyle hiçbir ilgisinin olmadığını aşağıdaki fetva örneği anlatmaya yetiyor. Bu fetva Heyet-i Temsiliye Reisi M. Kemal’in talimâtı ile yazılıp dağıtılmıştır:     

“Millî Mücadele için bütün Anadolu’da cihad ilân edilmiştir. (…) Konya’da karargâh kurmuş olan Mersinli Cemal Paşa, ‘mukaddes cihad’ ilân eden beyannameyi şehrin sokaklarına astırır… Şehrin ileri gelen âlimleri karargâha çağrılarak halkı cihada dâvet etmek üzere görevlendirir. (...) Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Sancak-ı Şerif’i açarak halkı müftülük binası önünde toplar. Halka hitabesinde, ‘cihad’ kavramı öne çıkar. ‘İşgal karşısında cihad tam mânasıyla teşekkül etmiş dinî bir farîze’ olarak ortaya çıkmaktadır. İşgalci düşmana karşı cihad etmek farz-ı ayndır, yâni bütün Müslümanlara farzdır. ‘Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Müftünüz olarak Cihad-ı mukaddes fetvasını ilân ve tebliğ ediyorum” (D. Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş). 

Bu tesbite karşı çıkanlar, 1921 anayasasının kısmen değiştirilmiş hâliyle ilân edilen 1923 Cumhuriyeti’nin, “Birinci Madde: Hâkimiyet, bilâ kayd ü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir (dayanır). Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir. İkinci Madde: Türkiye Devleti’nin dîni, dîn-i İslâm’dır. Resmî lisanı Türkçe’dir” maddelerine sahip olduğunu söylüyorlar. Meseleyi yanlış kavrama ve anlama noksanlığı burada başlıyor. Şöyle ki: Bir kısım Atatürkçü milliyetçi çevreler “1923’de Cumhuriyet ilân edildiğinde anayasasında ‘devletin dîni dînî İslâm’dır ibaresi bulunuyordu. Dolayısıyla Cumhuriyet millîdir…” diyerek kısa bir müddet sonra lâdinîliğe doğru hızla değişen Cumhuriyet’e toz kondurmuyorlar.

Cumhuriyetçi kadro Millî Mücadele’nin rûh ve fikrinden caymıştır

Atatürkçü ulusalcı güruhun Millî Mücadele’yi Cumhuriyetin devamı olarak görmesi ciddiyeti olmayan, baştanbaşa yalan ve ideolojik bir edebiyattan ibaret… Cumhuriyetin kağıt üstündeki muhtevasına o şartlarda pekâlâ itiraz edilmeyebilir. Bu muhtevanın fiili olarak 1924’de başlayan ve 1928 Anayasası’yla resmîleştirilerek İslâmî değer ve müesseselerin lağvedildiği ve lâdinî Cumhuriyete dönüştürüldüğü gerçeği görmezden gelinemez.

Devrin Gelibolu milletvekili Celâl Nuri İleri’nin (bu zat soyadı gibi, 1928’den sonra pozitivist ilerici, seküler ulus devlet teklifini yapanların içindedir) “1921 Anayasasındaki değişiklik mazbatasını” 29 Ekim 1923’de Meclis’te takdim eder. Müsbet sayılabilecek bu mazbatadaki anayasa teklifi 1925’de başlayıp da 1928’de tamamen değişen iki zaman arasındaki Cumhuriyet’in farkını görmeye çalışalım:

“Milletimizi refah ve saadete ulaştırıp tam bir bağımsızlığa kavuşturan ve Allah’ın da takdir ettiği savaşta millî hâkimiyet esası kat’î surette kabul edilmiş ve daima buna riayet edilegelmişti. Bu usulün necib Türk milletine ne büyük muvaffakiyet temin ettiği aşikârdır. Hâkimiyetin kayıtsız-şartsız millete ait olması ve idare usûlünün milletin mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmek esasına dayanması zaten ‘Cumhuriyet’ demek olduğundan, saltanatı kesin şekilde kaldıran bu kelimenin kullanılıp Türkiye Devleti’nin şeklinin cumhuriyet hükümeti olması hakkında Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun özel maddesinin bir fıkra ile açıklığa kavuşturulması hukuk ve uygulama bakımından münasip görülmüştür.” (D. Mehmet Doğan, a.g.e.)

“Cumhuriyetimize toz kondurmayız” diyen herkese soruyoruz: Yukarıdaki mazbatada beyan edilen Cumhuriyet yürürlükteki Kemalist Cumhuriyet midir?

Cumhuriyet laikçi ve pozitivist, Millî Mücadele İslâmîdir

Laikçi pozitivizm üzerinde kurulan Cumhuriyet, ideal vatandaşın nasıl biri olacağını kimliğinden duygularına kadar târif eden, karar altına alan, dikte eden seçkinci partizan bir Cumhuriyettir. Böyle olduğunu M. Kemal, 1937’de “Chp’nin Program Çalışmaları” na el yazısıyla yazdığı satırlarla tescil eder ve Cumhuriyetin Altı Ok’la ve kendisinin adına oluşturulan Kemalist ideolojiyle bir olduğunu belirtir: “Partinin güttüğü bütün bu esaslar ‘Kamalizm prensipleri’dir…” (Tek Parti- Cumhuriyet ve Şefleri / Prof. Dr. Cemil Koçak)

Lâdinî inkılâplar gereğince “Arapça” diye reddedilen “Kemal” yerine, sözde Türkçe sayılan “Kamal” kelimesine karar verildiğini ve M. Kemal’in 1935’ten itibaren resmî yazışmaları “Kamal Atatürk” adıyla imzaladığını da hatırlatalım. CHP’nin şedit kurucularından keskin bir lâdinî Cumhuriyetçi olan Faik Ahmet Barutçu’nun 1935 Meclis’inde yaptığı “İşi millete bırakamayız. Çünkü o zaman korktuğumuz şeriatçılığın hortlamasına imkân sağlamış oluruz. İşi devlet eliyle düzenlemekte mecburiyet vardır…” (Cemil Koçak, a.g.e.) konuşmasından da anlaşılacağı üzere 1925’den sonra Batıcı inkılâplarıyla büyük bir değişikliğe uğrayan Cumhuriyet rejiminin Millî Mücadele’nin ruh ve ilkeleriyle ilgisini kestiği gayet açık.

Hülâsa-i kelâm; Millî Mücadele’nin rûhu ve Müslüman milletin değerleriyle irtibatını kesen Atatürkçü Cumhuriyet, 1923’de Halk Fırkası, 1924’de Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935’de Cumhuriyet Halk Partisi adını alan partinin programlarının birebir aynısıdır. (ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 140 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim