İnsan, kendi istikametini değişmez sabite olarak addettiği sürece, duruşunu kutsamaya başlıyor. Hayatın akışını inkar etmek daha kolay çünkü kendine diktiği putları yıkmaktan. Bu inkar, özellikle son bir yıldır bazılarımızı kendine kör kalmaya mahkum ediyor. Bizzat benim de geldiğim laik liberal sol kesimdeki aydınlara bakarsak önce.
28 Şubat sürecinden 27 Nisan sürecine dek bu liberal sol çevrelerle birlikte içinden geldiğimiz ulusalcı zihniyete karşı duruşumuz bizi belli bir ittifakın içine itmişti. 2010 referandumu için 'yetmez ama evet' demiştik sözgelimi büyük ölçüde. Ve yine ulusalcı çevrelerin nefret söylemine, hedef göstermesine ve itibarsızlaştırma kampanyasına birlikte hedef olmuştuk.
AKP ne yaparsa onu savunmak değildi mesele. On yıllardır memleketin hayrına olarak savunduğumuz çoğulculuk, özgürlük, demokratikleşme gibi değerlerin ilk kez bir hükümet döneminde toplumsal, yasal ve siyasi bir karşılığı olduğunu görmemizdi. Bu partinin ortak geleceğimizi inşa etme yolundaki gayretlerini desteklemek, daha fazlası için onu iteklemek gibi bir amaç bizi birleştirmişti. Eleştirilere devam ederek, belli bir mesafeyi gözeterek, demokratik açılımları destekledik yine birlikte. Bir yandan yıllar içerisinde muhalif dilin ne kadar gerilere düştüğünü ve yapıcı bir muhalefete duyulan ihtiyacı da kayda geçirdik durduk.
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/leylaipekci/cogulcu-hareket-ve-tek-sesli-seckinci-dil/51754































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.