Buradaki edebiyen lâfzı oldukça dikkat çekici. Kısacası hukukî bir tasarrufla kurulan ve İslâm medeniyetinin harcını oluşturan hayır müesseselerinden bahsediyoruz.
Yani vakfedenin şartı, Allah ve Resulü’nün (sav) sözü gibidir. Yani vakfeden şahıs vakfa, hukuka aykırı olmayan her türlü şartı koyabilir; bu şartları sonradan kimse değiştiremezdi. Bu hüküm bütün İslâm tarihi boyunca böyle olduğu gibi Osmanlı tarihinde de aynen devam etmişti.
Cumhuriyetle birlikte vakıfların ortadan kaldırılması, bu mülklerin el değiştirmesine sebep oldu ki, bu da -bugünlerde tartışılan Ayasofya vakfiyesinin hukuken çiğnendiği gibi- İslâm hukuku açısından büyük bir sıkıntıların başlangıcı hâline geldi.
Vakıflar İslâm hukuku açısından iki şekilde hüküm kazanır. Bunlardan birincisi mülk mallar üzerinde hakikî şahıslar tarafından kurulan vakıflardır. Bunlara sahih vakıf denir.
Devamı: https://www.gzt.com/gercek-hayat/medeniyetimizin-temel-tasi-vakiflar-3547409
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.