• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C

Mustafa Atikebaş’la Kültür ve Medeniyetimize Anlamlı Bir Yolculuk

Mustafa Atikebaş’la Kültür ve Medeniyetimize Anlamlı Bir Yolculuk
Konyalı öğretmen ve yazar Mustafa Atikebaş’ın ‘ Zamanın Eşiğinde’ adlı deneme kitabı Bilge Kültür Sanat Yayınları arasında çıktı.

‘Türkçenin faydası için birkaç satır yazabilmişsem kendimi mutlu sayarım’ diyen Atikebaş’ın denemeleri önemli tespit ve öneriler içeriyor

 

YUSUF ALPASLAN ÖZDEMİR

Mustafa Atikebaş; ülkemiz kültür ve medeniyetinin kadim meselelerini dert edinen şuurlu bir aydınımız. Onun bu konular etrafındaki denemelerini bir araya getiren ‘Zamanın Eşiğinde’ adlı eseri Bilge Kültür Sanat’tan yayınlandı. Kitapyurdu başta olmak üzere tüm internet mecraları ile Enes, Çizgi, Hüner gibi birçok kitabevinde vitrine çıkan ‘Zamanın Eşiğinde’; 136 sayfada 27 denemeden müteşekkil.

Ön sözdeki; ‘Kitaptaki yazılar farklı zamanlarda ve deneme türünün elverdiği gibi konu bütünlüğü gözetilmeden yazıldı. Yine de birkaç yönden ortaklıkları mevcut. Üslup ve dil bakımından aynı hassasiyeti taşıyorlar örneğin. Türkçenin selîkasına sadâkatten ayrılmamaya özen gösterdim. Yazıların bir başka ortaklığı ise “zaman” kavramı etrafında toplanmalarıdır. Bu husus, iki asırlık yenileşme maceramızı takip edebilmek için zorunlu idi. Zamanı avuçlarımızda tutabilmek güç; mâzîyi, şimdiyi ve geleceği külçe haline getirmek de öyle. Buna rağmen, en azından tasavvur ve tahayyül etmekten kendimi alamadım.’ ifadelerini ‘Zamanın Eşiğinde’nin temeli olarak kabul edebiliriz.

Kitabın yazarı denemelerinde Türk kültür ve medeniyetini objektif bir bakışla ele alıyor, beyhude polemiklerin uzağında kalarak dikkate değer tespit ve önerilerini ortaya koyuyor. Türk edebiyatının klasikleri, Yahya Kemal ve Tanpınar gibi pek çok ölümsüz isim, Hüsn ü Aşk ve Huzur gibi pek çok ölümsüz eser, Harf İnkılabı ve eski-yeni gibi pek çok kadim meselemiz ve daha birçok konu iki kapak arasında okuyucusunu bekliyor. Bizim tek bir yazıda kitabı layık olduğu manada anlatabilmemiz ve ‘Zamanın Eşiğinde’nin önemini ortaya koyabilmemiz takdir edersiniz ki mümkün değildir. Kitabın temel derdi, yani içeriği hakkında fikir edinilmesi ayrıca denemelerdeki önemli tespitlerin kafalarda uyandıracağı ışığın ihtişamını elden geldiğince yansıtabilmek  amacındayız.

‘Zamanın Eşiğinde’nin arka kapağında TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın sunuş yazısı yer alıyor. Ülkemizin en önemli kültür adamlarından D. Mehmet Doğan gibi bir ismin sunuş yazması da kitabın ne denli önemli olduğunun nişanesi. Doğan, kitap ve yazarı için şu ifadeleri kullanmış:‘ Dünle yarın arasında hayat süren insanoğlu varlığını zamanın üstüne çıkarma endişesi taşır. Zamanın üstüne çıkmak, geçmişi bilmek ve böylece geleceğe uzanmak şuuru şeklinde tezahür eder. Bugünkü varlığımız asırların mirasıdır, bu mirası yok sayarak gerçek anlamda var olmak mümkün değildir.

Büyük bir kültür ve medeniyet birikiminin varisiyiz. Miras hepimizin, kavgamız paylaşma kavgası değil, reddi miras kavgası. Reddi mirasın yol açtığı ağır tahribatı görmezden gelerek de yolumuza devam edebiliriz, bu yollardan biridir. Bu kimliksizliği seçme veya yeni ve yapma bir kimlik edinme demektir. İkinci yol mirasla kavgadır, yani onu çatışma konusu yapmaktır. Türkiye reddi mirasla yetinmemiş mirasını çatışma konusu yapmıştır. Bin yıllık kültürel birikim ve medenî miras şurasından burasından didiklenerek önemsizleştirilmiş ve böylece geçmişiyle kavgalı bir kimlik yapısı oluşturulmuştur.

Mustafa Atikebaş, bu konular üzerinde ciddi olarak düşünen ve kültürel mirasımızı doğru kavrayarak değerlendirmeler yapan sorumlu bir aydınımız. Bu kitapta yer alan yazılar onun ağır hasara uğramış zihnimizi sağlığına kavuşturma cehdinin sonucu. Bu konular üzerinde hakkını vererek duran kalem sahibi çok fazla değil.

Zamanın Eşiğinde kitabı yazarın eşikten aşma yolunda güçlü bir adımı olarak görülmeli.

Aynı şehirde ve aynı kurumda çalışıyor olmanın avantajıyla Mustafa Atikebaş ile kitabını ve ‘derd’ini her zaman muhabbet konusu yapar, istişarelerde bulunuruz. Bu kıymetli kitabı okumadan önce ilgilisine fikir vermesi babından, kendisiyle yaptığımız konuşmalardan birkaç anekdot aktarmak istiyorum.

Atikebaş, kitabını oluşturan denemeleri kaleme almaktaki amacını ve beklentilerini şu sözlerle dile getiriyor; ‘Kendimizi tanımak en mühim, belki de biricik meselemiz… Kendi halinde bir edebiyat hocasıyım. Öbür taraftan, talebeliğim daimidir. Büyük beklentilerin büyük hayal kırıklıkları yarattığına çokça şahit oldum. Hırsımı törpülemeyi öğrendim. Rahmetli Peyami Safa bir yerde “Kalemi elime aldığım günden beri Türkçenin müdafaası için yazdığım satırları toplasam İstanbul-Ankara şimendifer hattından daha uzun olur” diyor. Bütün samimiyetimle diyorum ki, Türkçenin faydası için birkaç satır yazabilmişsem kendimi mutlu sayarım. Gerisi nasip.

Kitabın ismi de anlamlı, eşik kelimesinin Atikebaş’ta ayrı bir yeri var, ne mi? “Eşik” kavramının cezbedici pek çok yönü var. Eşik genellikle araf kavramıyla karıştırılıyor, arada kalmak şeklinde anlaşılıyor ki yanlıştır; eşik bir başlangıcı ifade eder. Eşikte durmak, niyetini almış ve kendisini değişime hazırlamış insanın durumunu ifade ediyor. Kitapta “ikiz gelenek” kavramından bahsettim. Edebiyatımızda gelenek deyince biz Tanzimat öncesini anlıyoruz daha çok. Hâlbuki o günden bu yana yüz altmış yıllık bir dönemi geride bıraktık. “Yenileşme Dönemi” diye adlandırdığımız bu devre de bugün başlı başına bir gelenek oluşturmuş durumdadır. Bulunduğumuz yer bu ikiz gelenek ile geleceğin eşiğindedir demek istiyorum.

            Öte yandan eşikte durmak, sürekli arayışın bir tezahürü olarak daimî bir acemiliğe işaret ediyor. Çıraklık demek daha doğru sanırım. Eskiler “oldum demek öldüm demektir” diyor ya, onun gibi…

Kierkegaard’ın çok sevdiğim bir sözü var: “Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır.” Yaşamak kaderimiz, yaşıyoruz elbet. Kitabın maziye dönük oluşu bundan, anlama çabamdan.’’

Mustafa Atikebaş’ın eşikten gördüklerine gelince;‘ Sadece edebiyatımız mı? İnsan da eşiktedir. Kitapta her biri müstakil bir yazının konusu olmuş ediplerden Yahya Kemal ‘memleket’in, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Dostoyevski farklı sâiklerle de olsa ‘huzur’un, Stefan Zweig ‘korkunun ve ölümün’, Ahmet Hâşim ‘karanlığın’, Cemil Meriç ‘ışığın’, Şeyh Gâlip ‘aşk’ın, Yûnus Emre ‘ölümsüzlüğün’ eşiğindedir.’

Türk edebiyatı uzunca bir süre; önce Fransız, ardından bütün bir Batı edebiyatının eşiğinde durdu. Roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin girmesi; anlatım yöntem ve tekniklerindeki yenileşmeyi takip etmesi açısından edebiyatımız, yüz elli yılı aşkın süredir yoğunluğu artan bir biçimde yenileşti. Ne var ki ‘eski’nin içimizde yaşamaya devam eden tarafları, nüve olarak canlılığını dâima korudu; toprağı çatlatıp gün ışığını göremese de ölmedi. İşte bu yüzden modern Türk edebiyatı doğu-batı, eski-yeni dilemmasını bir türlü aşamadı.’ diyen yazar okuyucuyu zirve isimlerimizle güzel bir yolculuğa çıkarıyor. Zaten iyi kitabın ölçütlerinden en önemlisi yeni eser ve isimlere pencereler açmsı, çağrışımlar yapmsı değil mi? ‘Zamanın Eşiğinde’yi okuyan birinin ilk elde Yahya Kemal, Tanpınar, Cemil Meriç’e doğru yol alması kaçınılmaz. Ötesi kendiliğinden gelecek zaten.

   ‘Ahmet Haşim dar bir kelime kadrosuyla şiir yazıyor. Bu çok zor ve ustalık gerektiren bir durum. Haşim İstanbul’a 10 yaşında geliyor, tek kelime Türkçe bilmiyor halbuki. Bu belki dünya edebiyat tarihinde eşine zor rastlanır bir vaka, anadili olmadığı halde Türkçenin en büyük şairleri arasına girebilmiştir.

Yahya Kemal’e gelince… Sıradağlar vardır malumunuz. Bunların içinde pek çok zirve bulunur. Bu zirvelerin hangisinin daha yüksek olduğu coğrafyacıların konusu… Bence Yahya Kemal Türk şiirinin bir zirvesidir. Türkçenin en lezzetli halini bulabiliriz onun şiirinde. “Kendi Gök Kubbemiz” kadar etkileyici kaç kitap sayılabilir?’ Bu tadımlık alıntılarla yazarın zirve isimlerimize duyduğu aşkı kısaca ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz.

Mustafa Atikebaş, klasik şiirimize, Türkçemize de aşkla bağlı. Kalem erbabı için kelime hazinesinin önemini kitabın hemen her satırında iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Burada harf inkılabı gibi kadim bir mesele de devreye giriyor ister istemez. Atikebaş, tereddütlere ve kafalarda oluşabilecek soruları; ‘Harf İnkılabı ile dil devrimini birbirine karıştırmamak lazım. Bilerek ikincisi için devrim kelimesini kullandım çünkü yıkıcı bir harekettir. Atatürk kısa zamanda yaptığı hatayı fark ediyor ve kendi ifadesiyle “tabii yola dönmek lazımdır” diyor. Bizatihi kendi yazdırdığı metinlerde pişmanlığı açıkça görülür. Ne var ki “kraldan çok kralcılık” yapılıyor ve kelime kıyımı başlıyor dilimizde. Dil devrimi budur ve Harf İnkılabı’ndan sonradır. Harf inkılabı ile ilgili meselenin tarihi arka planını vermeye çalıştım kitapta, ilave edecek bir şey yok. Hayra vesile olmayacak tartışmadan sakınırım. Buradaki “hayr” Türkçedir. Nurullah Ataç benim de okuduğum değerli bir edip. Fakat dil konusundaki, özellikle kelime uydurma hususunda başı çekmesi dolayısıyla Türkçeye zarar verdi. Dil, dayatmalardan hoşlanmaz. Millete bir kelimeyi zorla sevdiremezsiniz. Nitekim uyduruk kelimelerin büyük bir kısmı söylediğim şekilde unutulup gitti. Dikkat edin “uyduruk” dedim, yoksa her dil gerektiğinde kelime uydurur. Dilin sentaksına (nahiv) uygun olmak koşuluyla. O kelimeyi millet severse yaşar, sevmezse ölür.

Klasik şiirimiz –vasat örneklerini saymazsak– bir deha ürünüdür. Tarihte başka bir örneğini bulmak da zordur. Kendi içinde bir matematiği, musikisi, hayal dünyası vardır. Bunlara bugün yabancıyız diye yok saymak, gece güneşi göremiyorum,  o yüzden güneş yoktur demeye benzer. Bugün bizim şöyle bir şansımız var: Eski şiirimiz konusunda Ziya Paşa’nın, Tanpınar’ın, Gölpınarlı’nın yaşadığı tereddütlerden haberdarız. “Beşer şaşar.” Klasik şiirimizde de kötü örnekler çoktur. Aşırıya kaçan ve sevimsizleşen şiirler bulunur. Bunlar, bu şiiri bütünüyle gözden çıkarmamızı gerektirmez. Kaldı ki bütünüyle bugüne taşınması da mümkün ve gerekli değildir.’ şeklinde cevaplıyor.

Başta da belirttiğimiz gibi ‘Zamanın Eşiğinde’yi tek bir yazıyla anlatma imkanı yok. Edebiyatın ve yaşamın güzelliklerini, kültür ve medeniyetimizin temel meselelerini kendilerine yoldaş ve haldaş kılmak  isteyenlerin gönül kitabı olacağına inanıyoruz ‘Zamanın Eşiğinde’nin. Size kalan bu güzel ve anlamlı kitabı okumak, üzerinde kafa yormak, çok şey öğreneceğinizden ve kazanacağınızdan emin olarak…

(Mustafa ATİKEBAŞ; Zamanın Eşiğinde, Bilge Kültür Sanat, İstanbul/Ocak-2020, 136 sayfa)

3-002.jpeg

Bu haber toplam 1166 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim