¥
18 Temmuz 2012 tarihinde Şam’da Kriz Hücresi çökertildiğinde orada ölenlerden birisi Hişam Bahtiyar’dı ve Şii kökenli olan Bahtiyar İslamcılara karşı husumetiyle ve Şiiliği yayma kampanyasıyla tanınıyordu. Haliyle İran’a da yakındı. 2001 ile 2005 arasında muhaberat örgütlerinin birisinin (Muhaberat amme) başındaydı. ‘Türkiye’den özür dilemedik’ diyen Beşşar Caferi de yine Şii kökenli ve rejimin en kilit adamlarından birisi. BM daimi temsilcisi. Kızı Şehrezat, Beşşar’ın gözdesi eski el-Cezire güzeli Luna Şibbil ile atışmasında Beşşar ve çetesinin güzelim Suriye’yi mahvettiklerinden yakınıyordu. İran’ın Şii siyasi projesi veya velayet-i fakihin İslam alemine maliyeti çok büyük oldu. Bu projenin sönmesi halinde Şii kitleler normalleşecek ve İslam dünyası yeniden sulh ortamına kavuşacaktır. Sistani veya Yaser Habib gibiler siyasi projenin veya velayet-i fakih alanının dışında bile olsalar genel çerçevede etkileniyor ve mezhebi dürtüleri aktif hale geliyor. Hameney’e ve Hizbullah’a lanetler yağdıran Yaser Habib, Şam’da Seyyideti Zeyneb’i elde avuçta tutmak için Hasan Nasrallah’dan Suriye’ye asker sevk etmesini istiyor. Hizbullah da zaten bunu yapıyor. Lakin anlaşılmayan bir şey var! Seyyideti Zeynep’in naşı ve kabri buraya Esat hanedanlığı sırasında mı geldi ki hanedanlık gidince kabrin geleceğinden endişe ediyorlar? Haçlılar da böyle düşünmüşler ve yapmışlardı. Mesih’in emanetleri diyerek kutsal toprakları işgale gelmişlerdi. Kıptiler kutsal mekanlar var diye Mısır’da bir Hıristiyan devleti kurma peşindeler. Mantık aynı mantık. Suriye rejimi Hama’dan günümüze en az 100 bin Suriyeliyi öldürdü. Hala yetmedi mi? Mola verildiği ve bir Suriyelinin öldürülmediği bir gün var mı? Herhalde yaptıklarının bumerang gibi ayaklarına dolanacağını düşünüyorlar. Kamu adına zalimlerden intikam alacak olan Allah’tır ve Şuara 227’de şöyle buyuruyor: “Zalimler ne acı bir akıbetle yüz yüze geleceklerini yakında anlayacaklardır...” Bununla birlikte İslam alemini kandırmak için ellerine kına ve gözlerine sürme çekiyorlar. Gözlerinden timsah gözyaşları sel olup akıyor. ‘Ravdatü’l ukela ve nüzhetü’l fudala’ adlı mev’ize kitabında İmam İbni Hibban şöyle bir kıssa aktarıyor. El Fadl Bin Musa Es Sinani aktarıyor. Rüzgarlı bir günde avcı, serçeleri avlıyordu. Rüzgardan dolayı gözlerine toz ve toprak doluşuyordu ve bu nedenle gözleri yaşarıyordu. Her serçe avladıktan sonra kanadını kırıyor ve dağarcığına atıyordu. Bu durumu gören serçeler birbiriyle dertleşirler. ‘Bize karşı ne kadar müşfik’ diyerek gözyaşlarını gösterirler. İçlerinden en akıllı olanı arkadaşlarını ‘gözyaşlarına aldanmayın, elinin tuttuğuna ve elinin işine bakın’ diye uyarır, öğüt verir. Gerçekten de İran, İslam dünyasının birlik ve beraberliği için çok gözyaşı ve ağız dökmektedir. Adeta kendinden geçmektedir. Lakin bir de Irak’ta Suriye’de yaptıklarına bakın! Eylem ile söylem farkını anlayacaksınız.
¥
İkinci siyasi proje ise Siyonizm’dir ve Yahudileri kabından çıkarmıştır. Ömer Süleyman Aşkar Siyonizm projesinin bir Deccaliyet projesi olduğunu ve Deccal’ın, yerine geçtiği Mesih tarafından öldürülmesiyle bu projenin çökeceğini ve Yahudilerin de normal yaşamlarına geri döneceklerini söylemektedir. İslam alemi, iki siyasi proje arasında adeta kavruluyor. Suriye her ikisinin de sonunun başlangıcı olacaktır. Kimsenin şüphesi olmasın. Biiznillah.
08.10.2012 Yeni Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.