Van depreminde de gördük, Uludere (Roboski)’de, Reyhanlı’da gördük. Felâketlerimize insanca ve yürek yangını bir dille üzülemiyoruz bile. Bizde acının dili bile siyasallaştı. Siyasal dil, acıyı paylaşmaya engeldir; acıyı dar alanlara hapseder; acıyı kategorikleştirir.
Felaketlerin sebebini, siyasî kaygılarla teorik ve tarihe mâl olmuş gerekçelere dayandırmak; tedbirsizliğin adını mukadderat koymak ve bunun üzerinden siyaset yapmak ne kadar çözümsüzlük dili göstergesi ise, her acıyı, her felâketi, iktidarı yıpratmak için kullanmaya kalkmak da çözümsüzlük dili göstergesidir.
Acının tek dili vardır: Yürek yangınını haykıran çığlık.
O yürek yangınını hiçbir iktidar partisi, hiçbir muhalefet ideolojisi söndüremez. O yürek yangınına bulaştırılan siyasal dili, tarih asla affetmez.
Yakın geçmişimize bir bakın Allah aşkına.
Uludere üzerinden yapılan siyasal atışmalar hangi çözümü üretebildi?
Reyhanlı’yı, siyasal salyalarına karıştıranlar, hangi ölüme engel olabildiler?
Van depremindeki çığlığı duymayıp, ölümler üzerinden siyaset yapanlar, hangi insanî hassasiyeti geliştirebildiler?
Biz eskiden böyle değildik. Hüznümüz, hepimizin hüznü; sevincimiz, hepimizin sevinci idi. Hüznümüzün acı dili, felaketlerin çığlıkları, hepimizin vicdanını aynı şekilde kanatırdı. Şimdi, acı üzerinden üretilen siyasal dil, acıyı ortak yaşamaya engel olduğu gibi, acı üzerinden intikam duygusunu da körükleyen bir veçheye büründü.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.