• İstanbul 17 °C
  • Ankara 8 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 11 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 17 °C
  • Bolu 9 °C
  • Bursa 11 °C

Nazan Bekiroğlu'ndan: Taht-ı Süleyman

Nazan Bekiroğlu'ndan: Taht-ı Süleyman
Son birkaç yıl içinde binlerce eski zaman fotoğrafına tutkuyla baktım ben. Sergey Prokodin Gorski, Antoin Sevruguin, George Kennan, Dimitri Ermakov.

Bu binlerce fotoğraf arasında neler yok ki? Meczuplar, kâtipler, hastalarıyla birlikte doktorlar, mahkûmlarıyla birlikte gardiyanlar, şehir kapısında birikmiş satıcılar, iki büklüm dilenciler, seçkin askerlerden müteşekkil Kazak tugayı, Lurlar, çok güzel Kaşkaylar, asil Gürcü kadınlar, haşmetli ve mağrur Kürt beyleri, Ermenistanlı Yahudiler, İranlı Ermeniler, evlerin bile siyahlar giydiği Muharrem törenlerinde zincirle dövünenler, başlarının üst kısmı tıraşlı Zorhane pehlivanları var. Yüce bir ideal, haklı bir dava uğruna canını feda eden ya da ne için öldüğünü bile bilmeyen askercikler, kahramanlar, gururlu generaller, korkaklar, kaçaklar var. Güzel ya da çirkin kadınlar, hükümdarlar, çarlar, şahlar, emirler, sultanlar, hanlar, zengin fakir sıradan insanlar, kendisinden geriye derin bir iz, parlak bir isim kalan unutulmazlar, adı sanı bile hatırlanmayanlar var. İmparatorlardan şahlara, dilencilerden grandüklere, idealist politik mahkûmlardan adi hırsızlara, siyasî sürgünlerden adi suçlulara, şah katillerinden vatan hainlerine kadar yüz binlerce yüz.

Kimdir fotoğraflarına bu kadar dikkatle baktığım bütün bu insanlar? Bu suretler nedir? Ve ben, ne aradım yüzlerinde?

Hepsi sonsuzlukta birer gölge. Onca hareket, hayat, maceradan eser yok şimdi. Hiçbiri yaşamıyor bu gün bunların, göz göze geldiğim bunca insandan hiçbiri sağ değil. Hepsi kendi ölümlerini yaşadı, hikâyelerini yazdı.

Dünya âlem perdesi üzerine az ya da çok gölge salarak kendilerine biçilen rol ve zaman içinde bir göründü bir yok oldular. Zaman perdesinin üzerine dünya şemaillerini düşürüp sonra da çekip gittiler günü gelince. Kiminin sureti perdeyi titretti kiminin gelip geçtiği belli bile değildi.

Ruhumu, bir pencereden seyreder gibi yakınlığıyla doldurduğum bu insanların dünya suretleri külliyen yok oldu. Fakat dikkatle ve uzun uzun bakınca şu binlerce fotoğraf kartonunun üzerinde her şey sanki şu an oluyormuş gibi, daha doğrusu "şu an da" oluyormuş gibi sonsuza değin donmuş, duruyor. Öyleyse ben bu satırları yazarken de siz bu satırları okurken de bunlar hep oluyor, hâlâ oluyor.

Su dalgalanıyor, ağaçlar secdeye varıyor, buğday tarlasında başaklar yatıp kalkıyor. Rüzgârın cismi yok yani, varlığı ancak oluşturduğu etkiden anlaşılıyor. Doğru, zamanın bir mahlûk olduğu, öyleyse zamansız bir âlemin var olduğu. Zamanlı ve zamansız âlemler arasında bir kapının yarı açık durduğu. Ol kapıdan geçmenin her zaman değil ama zaman zaman mümkün olduğu.

Hz. Süleyman'ın hevâ üzre seyreden tahtı, zamanı ve mekânı aşardı. Anlıyorum ki "Kaybolmuş bir dünyanın canlı resimleri"ni gösteren fotoğraf, benim Taht-ı Süleyman'ım. Çünkü zamanın tek anı dondurulmuş, taş kesilmiş olarak sonsuza değin mevcut onlarda.

22.07.2012 Zaman

Bu haber toplam 7266 defa okunmuştur
  • Yorumlar 6
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim