Biz, bir elin parmaklarını geçmiyoruz belki. Zihinsel kapanları yoğun, sert, entelektüel birikimi sınırlı bir hareket içerisinden çıkıp, oradan iyi metinlere ve kitaplara yönelmek kolay bir süreç değil. Bunun bedelleri oluyor. Bu bedelleri ödemeyi göze alabilmek ayrı bir mesele. Ne eski yapıda karşılığınız kalıyor, ne de bireyleşme maceranızda durduğunuz yer başka organizmalarla temas kurmanıza imkan sağlıyor. Tam anlamı ile bir araftalık...
Henüz lümpenleşmemiş ve son nitelikli elemanlarını bünyesinde barındıran 90’ların Ocakları’nda yetişmiş, orasının “delikanlı” kimliğini edinerek “yerli” bir ruh nedir, onun arayışı içerisinde bulunmuş çocuklardan bahsediyorum. Ülkenin “taşra”sından kopup, okumak için şehir merkezlerine yönelen ve gelirken, zihin kodlarını oluşturmuş Anadolu mayasının derin dokusunu kişiliğinde barındıran nesillerin son temsilcisi olarak birçok arkadaş ile beraber Ocakların tüten dumanına odun taşıdık. Bu topraklarda bizlerin Türk kalmasını sağlayan en önemli unsur olarak İslam’ın belirlediği kimlik nosyonu ile kendisini anlamlı hisseden son çocuklar… 90’ların Ocaklarında yetişen çocukların önemli bir kısmı bu yüzden Anadolu’nun farklı köylerinden, mezralarından, küçük taşra kasabalarından, şehirlerinden gelerek, akraba oldukları farklı İslami tona sahip gruplardaki aynı mayanın şubelerine karşı “delikanlı” pozisyonlarını yere düşürmediler.
İçimizden sıkı adamlar çıkardık
Aynı kasabadan çıkmış iki çocukluk arkadaşının birisi Ocakta, diğeri cemaat evinde… İkisinin de mayası aynı. İkisinin de çıkıp geldiği aile kültürü, evren algısı, medeniyet kodları bir. Bu yüzden açın bakın 90’ların Ocak dergilerini, 70’lerde çıkmış ve kimliğini salt hayvanlara has bir durum olarak ırk temelinde kavramaya yönelen kimi abilerinin düştüğü tarihsel yanlışlardan bir tek iz bulamazsınız. Bu, biraz da sosyolojinin doğallığı içerisinde şekillenen bir durumdu. Çünkü Anadolu sosyolojisi öyle kavrayıcı ki, medeniyetlerin, kültürlerin, ırkların, kavimlerin, dinlerin gelip geçtiği bu topraklarda, modern zamanların toplumsal mühendislik kurgularına prim vermeyecek kadar kadim ve irfan yüklü bir miras sunuyor size. Bu bilginin teorik nosyonlarına sahip olmasa da, işte Anadolu’nun bu değişik coğrafyalarından kopup gelen çocuklar ailelerinden, köklerinden, atalarından aldıkları irfan ile durdukları, ev, ocak, vakıf, dernek edindikleri değişik mekânları birbirlerinden çok uzaklara taşımadılar.

Biz, o yüzden, bu kadim bilginin pratik hayatta işlerliğine sığındığımız son Ocaklılar olarak, içimizden -şahsen benim çok önemsediğim- sıkı adamlar çıkardık. Evet, bu Ocaklarda konuşulan, yazılan, tüketilen bilgi çok yüksek metinlere sahip değildi, oradan ileri bir dünyanın bilgisine ulaşamazdınız, dünyanın değişen sosyolojik ve politik pozisyonlarını tanımlayamazdınız ama yine de zaman zaman karşılaştığınız tek tük kişilerin, sizinle aynı ilgilere yöneldiğini görürdünüz. Yani birisinin elindeTürk Edebiyatı dergisine rastlayabilirdiniz mesela. Sevinç Çokum’un bir öyküsündeki kahraman ile önce kaybolan, sonra Ömer Lütfi Mete’nin bir şiirinde yeniden ortaya çıkan bir çocuğu mutlaka bir yerlerde bulurdunuz.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/17255/ocaklarin-dumani-ile-islenmis-cocuklardik.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.