• İstanbul 16 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 15 °C
  • Konya 8 °C
  • Sakarya 11 °C
  • Şanlıurfa 16 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 12 °C
  • Bolu 7 °C
  • Bursa 15 °C

Okumaya, Yazmaya, Gezmeye Dair...

Okumaya, Yazmaya, Gezmeye Dair...
Aslolan okumaktır. Yazmak, doğru düzgün okumak içindir. Gezmek okumanın, temaşa versiyonudur. Uzun zamandır içime sine sine okuyup yazamıyordum. Bir hava değişimi iyi gelir mi? Belki. Geçtiğimiz iki hafta sonu Konya ve İstanbul’daydık.
Konya’da Türkiye Yazarlar Birliği Şubeler toplantısı yaptık. Verimli geçti ama ben en çok etli ekmek ve Meram kısmındayım. Ben Meram’daki evlerden istiyorum, dedim herkese. Sessiz sakin ve müstakil… Bıktım apartmandan… Kır, dağ, yeşillik ama en azından sessizlik lazım. Vural Kaya, Bünyamin Yılmaz ile bol bol sohbet etme imkânına eriştik. Ama bayağı yorulmuşum.
Bir gece yarısı Atilla Mülayim ile Bünyamin Yılmaz nargileyi kafaya taktılar, ben de geldim ama Allah’tan nargileci kapattı.
Çoğu gence tercih ederim. Neyi? Mehmet Doğan ve İbrahim Ulvi Yavuz ile seyahat etmeyi. İbrahim abi benim kahrımı az çekmedi.
Hele o Azerbaycan ve Makedonya yolculuklarındaki uçaklarda… Bunlara bir de Atilla Mülayim ile Öner Buçukçu’da katılınca tam oldu. Ağır mevzular da konuşuruz, espri ve fıkralarda. Hepsi dozundadır. Ama bu sefer biraz dozu ayarlayamadık gibi.
Hele İstanbul’daki ödül töreninde. Öner, ben ve Atilla. Bir de İbrahim abi ile Erbay Kücet’in bana attıkları bir sürü kitap ile araba ile yola çıktık. İstanbul’a rahat rahat 5 saatte gittim, köprüye yaklaştıktan sonra Sultanahmet bir saatten fazla sürdü.
Atilla’nın deyişiyle İslam Şehri’ne girdik. Bir başka güzel. Tabi iki günlüğüne… Sonra Ankara’yı özlüyoruz.
Bir yıla yakın İstanbul Beykoz, Şirindere köyünde öğretmenlik yaptım. Çok güzel bir yerdi. Ama Ankara şehir ışıklarını gördü mü farklı oluyordu. İstanbul bize Cumartesi günü gün yüzü göstermedi. Yağmur, yağmur. Bir gün daha kalacakken döndük.
Okumayı özlüyorum… Böyle seyahatlerde kitap götürüyorum ama okumayı ve yazmayı özlüyorum.
Ödül töreninde çok kişi ile karşılaştık. Reşit Güngör Kalkan, Necip abi (Tosun), Asım Öz’ü hassaten aradım, gel konuşalım diye. Sonra Ünsal Ünlü ile tanıştık. Nasuhi Güngör ailecek gelmişti, oğlu ile arasında sadece yaş farkı vardı, neredeyse aynı.
Beni en çok etkileyeni Güray Süngü idi. Zaten onun efendiliği malumdur. İsmi anons edildiğinde bildiğimiz Anadolu annelerinden biri olan annesinin elini öptü ve öyle çıktı kürsüye. Çok pâk bir konuşma yaptı. Yine kendisini yetiştiren annesine minnetini beyan etti ve oturdu. Çok etkileyiciydi.
TYB ödüllerine dil uzatanlara en güzel cevabı Türkiye’de popüler tarihçilik eserinin yazarı verdi. Bunu bize daha önce TYB’de söylemişti ama hala TYB’nin hakkaniyetine hayret ediyordu konuşmasında.
Hesap, hesap, hesap. Herkes üstad. Üstad olma heveslisi. Bilmem içime öyle geldi. İstanbul – İslam şehrine yakışacak insanlar ne kadar? Bunu hep merak ederim. Yazı ve okuma biraz da İstanbul’u doğru okumaktan geçer belki de.
Asım Öz’ün kafasında mütemadiyen projeler ve fikirler. Çok detaycı. Ele aldığı meseleyi, yazıyı, derinliğine incelediği gibi farklı yönlerden de bakıyor. Benim ufkumu açıyor. Ama mesela programımız düzgün gitmediği için geniş konuşamadık. Öğlen ki yemekten sonra çıkmak zorunda kaldık.
Çamlıca’da kısa bir gezinti yaptık. Atilla ile arkadaşımız Zekeriya ile buluştuk. Özlemişim, muhabbet adamdır. Ağır meseleleri de konuşuruz ama kararınca. Meseleler konuşarak hallolur mu? Daha çok kilitlenir belki.
İslam Şehri’ni ehline emanet ettikten sonra Gebze – Kocaeli arasındaki gökkuşakları, dolular ve felaket yağmurların eşliğinde, İstiklal Harbi şehri, Anadolu’nun ikinci vatan yapıldığı savaşın merkezi Ankara’ya yaklaştık. Araba kullanmaktan bitap duruma düştüm. Öner ve Atilla’yı bıraktıktan sonra eve gece 1’den sonra vardım. Koskoca mahallenin ışıkları kesikti. Sabah Ali Tahir’in sesiyle uyandım. Ev böyle bir şey işte.
Döner dolaşır gelirsin. Vatanındır. Yuvandır. Varoluşunun menbalarından biridir. Biricikliğin keyfi burada çıkarılır. Okumak, yazmak bir yere kadar. Hayatı anlamlandırmak falan da.
Ama Ali Tahir, Ceydanur yani bir çocuk kadar bile dünyayı manalı kılacak başka bir şey var mı?
Soru gibi cevabı da gereksiz…

 

Ercan Yıldırım

Bu haber toplam 1267 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • İkinci Kez Yolu Açık Olsun Yavuz Bülent Bakiler’in02 Ekim 2025 Perşembe 11:06
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim