• İstanbul 16 °C
  • Ankara 22 °C

Peygamber Efendimiz'le hicret edenlerden olmak

Ahmet Doğan İLBEY

Müslümanların darülislâm’ı inşa etmek, Allah’ın buyruklarını yaşatmak ve böylece şerefli ve hür olmak üzere Medine’ye yürüdükleri Hicrî 1444 yılındayız. Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm Peygamberliğinin on üçüncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret eder. Bu ulvî kararın peşinden evini, malını, ailesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke'de bırakan ilk Müslümanlar dîn-i İslâm için hicret etmeye başlarlar.

îmanın en yüksek derecesinde bir hicrettir ki, Mekkeli kâfirler bile şaşırırlar. Hazret-i Ömer kılıcını kuşanır ve bütün müşriklere meydan okur. “İşte ben dînimi korumak için Allah yolunda Hicret ediyorum. Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler önüme çıksın…” diyerek Hicret edenlere şevk verir.

O KUTLU ZAMANDA YAŞASAYDIK BAHTİYAR OLURDUK

Hazret-i Peygamberimizi karşılayanların içinde olmak nasıl bir hâldir? Ah, O kutlu zamanda yaşamış olsaydık! Hazret-i Peygamber Efendimiz’in yola çıktığı duyulunca, Medineliler karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp beklerler. Ümitlerini kesmek üzere iken bir Medineli beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğu ve “İşte günlerdir yolunu beklediğimiz devletli geliyor” diye seslenir. Medineliler bayram sevinci içinde yollara dökülürler ve Kubâ köyünde karşılarlar. Resulûllah bir mescid yaptırır ve burada namaz kılar. Sonra Medine’yi teşrif eder. Yer gök, çocuk, kadın, bütün Medine halkı “Allah’ın elçisi geldi” diye sevinç nâraları atarlar.                                                                                       

HİCRET YOLCULUĞUNDA PEYGAMBERİMİZİN ÇADIRINA KOMŞU OLMAK

Peygamber Efendimiz’in nûrundan kalpleri kamaşarak sevinç çığlıkları atanlardan biri olmak ve sonra cezbeye kapılmak nasıl bir aşk hâlidir? O’nu (s.a.v.) karşılayan kutlu çocukların arasında olsaydık, ah! Çöl semasının altına kurulan çadırına komşu olanlardan, çadırında kalpten kalbe neler konuşulduğunu dinleyenlerden olsaydık, bahtiyar olurduk. Hicret yolculuğunun sonunda ve çöl sıcağının altında serinlik veren çadırların sakinlerinden biri olmak ve kalp kulağını âlemlerin Efendisi Hazret-i Peygamberimizin bulunduğu çadıra tutmak, ömründe bir kez dahi kahkaha ile gülmemiş mahzun Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâmın çadırına yakın durup mübarek sohbetlerinden bir kelime duymak nasıl bir ulvî cezbedir?

Bu yazı toplam 155 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim