Bir sinemacı olarak topluma bakarak bir sanat yönetebilirsiniz. Eğer toplumun sosyal yapısına duyarlıysanız. Onun fotoğrafını, filmini çekmeye, öyküsünü, romanını yazmaya oradan beslenerek başlarsınız. Ben de, ülkemizin çağdaş bir dünya oluşturmak için çabalarken yaşadığım sıkıntıları toplumla paylaşmak istiyorum. Çektiğim filmlerde de genellikle bu temalara yer veririm, onlar üzerinden anlatmaya çalışırım. İlk çektiğim film, "Işıklar Sönmesin" Kürt sorununu anlatan ilk filmdir. "Hoşçakal Yarın" ile darbeleri anlattım. Daha sonraki filmlerde de benzer konuları işledim. Çocuk gelinleri sorununu deşmemin, derinden bir hikâye kurmamın temel nedeni toplumun temel taşı olarak görülebilecek olan aile kavramanın nasıl bozulduğunu ve hangi arızaları içerisinde barındırdığını konuşmamız gerektiğine inanıyorum.
Toplum olarak nereye doğru gidiyoruz sizce?
Toplum olarak riya toplumunu dönüştüğümüz rahatlıkla söyleyebilirim. Riya toplumuna dönüşmesinin önünü açan nedenlerin bir bir sormak gerektiğini düşünüyorum. Bazı olayların yapmacık olarak yapıldığı, makyaj olarak kullanıldığını ve bunun toplum yapımız için tehlikeli olduğunu görüyorum. Gelenek ve görenek makyajının altında başka şeyler yapıldığını görüyorum. Türkiye toplumu namus kavramına çok tutucu ve çok radikal bakan bir topluluk. Namus bizim için geleneklerimize göre son derece hassas bir konudur. Aynı namus kavramına sahip topluma bakıyorsunuz ki 12-13 yaşındaki kız çocuğunu kendisinden iki, üç kat büyük birine satmakta tereddüt etmiyor. Kendisi için çok önemli olan namus kavramı başkasının ki için önemli değil. Bir riya, samimiyetsizlik var. Herkesimde bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Bu tür filmlerin yapılmasıyla o temiz yapıyı yakalamamız gerekiyor. Lal Gece de bunun üzerine kurulmuş bir filmdir.
Macid Macidi'nin filmleri beni etkiler
Peki sizin seyredip de etkilendiğiniz filmler hangisi?
Metin Erksan'ın Susuz Yaz'ı ve Sevmek Zamanı'nı diyebilirim. Ayrıca Yılmaz Güney'in Yol'unu ve Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filmini sayabilirim. Ömer Lütfi Akad, Atıf Yılmaz ve Macid Macidi, gibi yönetmenlerin filmleri de etkiler beni.
KÜLTÜR EMPERYALİZMİ TOPLUMU DUYARSIZLAŞTIRDI
Filmin iddialı olmasına rağmen çok az sayıda kopyayla seyirciyle buluştu. Bunun nedeni nedir?
Çok önemli bir soru sorduğunuz gibi en önemli yaramızı deşiyorsunuz. Ne yazık ki duyarsızlaştırılmış bir toplumda, toplumun sorunları, hikâyeleri halk tarafından rağbet görmüyor. Kültür emperyalizmi toplumdaki duyarsızlaştırmayı artırıyor. Bu yüzden bu kadar az kopya ile çıkıyoruz ve salonlar bize ve filmimize yer vermiyor. Seyircinin ilgisizliğinden dolayı da sinemalar artık bu tür filmleri oynatmak istemiyor. Asıl kırmamız gereken bu kültürsüzleşmedir, sığlaşmadır. Bu kültürsüzleşmenin baş bir mimarlarından birisi de medyadır. Bırakın özel televizyonları TRT dahi "talep yok" diyerek ulusal sinemasına yer vermiyor. En büyük tehlike de buradan başlıyor. Bu durum kültür emperyalizminin ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığını gösteriyor. Eğer bir ülkeyi işgal edecekseniz bu kültürel erozyonla başlar. Bugün sokağa çıktığınızda bu ülkenin iş yeri tabelalarından, gazete adına her şeyin u artık tamamen bizim dilimizin dışında isimlerdir. Kültür emperyalizmine yenik düştük onun için biz filmlerimizde 13 kopya ancak sinema bulabiliyoruz. Aynısı İsmail Güneş'in "Ateşin Düştüğü Yer" filmi için de geçerlidir. Çok güzel bir hikâyesi olan eserine bir sürü para harcadı ama gelin görün ki değer verilmedi.
İnsani değerler ortadan kaldırıldı
Bir röportajınızda Lal Gece Filmi için evinizi sattığınızı söylemişsiniz, Lala Gece filmini yaparken başınızdan neler geçti?
Sinema çok pahalı bir uğraştır. Biz bunu yapıyorsak bir evimiz varsa onu satar yaparız. Aslında konuşmamız gereken bir şeyi tartışmak için fedakârlık yapıyoruz. Münevver halkımızın lafta hiç eksik etmediği işte, bir demokratik bir Türkiye oluşturuyoruz, Avrupa'ya, Asya'ya açılıyoruz ama lafta. İki türlü zenginlik vardır. Biri dış zenginlik; kasayı kasa üzerine koyarak yükselen zenginlik. Biri de iç zenginlik; insanın derinliğine inen zenginliktir. Dış zenginlik ise insanın tepesine doğru çıkan zenginliktir. Bu toplumda ne yazık ki dış zenginlik temel alınmıştır. İnsani değerler ortadan kalkıp gitmiştir, sığlaşmıştır. Her gün 10 lira verip en iyi sigarayı içtiği halde kendi sorununu işleyen filme aynı parayı verip gitmiyorsa büyük bir sorun var demektir. Bu durumu uzun uzadıya da tartışmamız gerekir. Toplumun kendi sorunlarını tartışmasını istiyorum. Bende Recep İvedik çekebilirim. Onun kadar başarılı olmasam da iyi bir gişe yapacak kadar bir pop-corn filme imza atabilirim. Ben hayatımı bu toplumun sorunlarını anlatan şeyler üzerine kurdum bunun da bir alıcısı olması gerekiyor. Bu ülkenin sorunlarına duyarlı en az yüz, iki yüz bin insanın olması gerekiyor. Maalesef göremiyorum.
Bu ülkenin sorunlarını anlatacağım
Lal Gece'den sonra ne gibi projeleriniz var?
Öncelikle Lal Gece'yle bir hesaplaşmamız lazım. Bekliyorum bu ülke bu sorunlarını konuşacak mı gerçekten merak ediyorum. Riya üzerine bir film yapabilirim. "Paşaların Dansı" isimli bir film yapmayı planlamıştım ama son dönemde yaşanan Ergenekon olaylarından dolayı yanlış anlaşılır diye yapmadım. Bu filmlere nasıl para bulacağım bilmiyorum ama sonuçta dönüp dolaşıp anlatacağım hikâyeler bu ülkenin sorunları olacaktır.
Sinemada ve televizyonda son dönemde toplumsal konular işlenmeye başlandı siz nasıl yorumluyorsunuz?
Bunlar daha çok içerikten taşıp da televizyon bağımlılığı haline getirdiğiniz oluyor, yapılan işleri biraz dram, biraz gözyaşına döndürdüğünüz vakit, verdiği iyi içeriğe rağmen sadece bir zaman geçirme mekanizmasına dönüşür. Allah (CC) "tek başınıza ibadet yapmayın" demez de niye "toplu ibadet yapın" der. Niye söyler? Çünkü insanların bir arada olması, birbirinin enerjisini alması daha iyidir, faydalıdır. Dikkat edin ibadet yerleri, sinema, gibi bazı yerler, topluca izlenilen yerlerdir ve oralarda belli bir üslup vardır. Bundan sonraki nesile kültür bırakmalıyız. Bir Mevlana olmasaydı, bir Mimar Sinan olmasaydı biz neyi tartışacaktık. Urartular o müthiş kitabeleri, Selçuklular o güzel tarihi eserleri bırakmasaydı biz neyi konuşacaktık. Kendi zamanımızın kültürünü, sanatını ortaya koymazsak yarın yok oluruz.
Haber: Eser Gedik- Alper Korkmaz, Milli Gazete, 04.09.2012































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.