Tüketilebilir ile harcanabilir olmak arasındaki o ince çizgiyi ıskalayan insanı anlatırken: ‘Susmanın ibadet/Olduğu yerde/Ne çok/Konuşuyordu’ diye başlıyor Bir Susma Eğrisi şiirine Behçet Necatigil.
Bütünlemeye kaldı mutluluğu demeyi tercih etmek yerine; ‘yatılı okul mezunuydu acıları’ diye tanımlıyordu çağıl ve çoğul acıları Ahmet Ada Boşlukta isimli şiirinde. Çıdam henüz yeniyetme bir çocuktu susmak denen gürbüz gencin dilinde. Susarak yol alırdı ‘sükût sefiri’ her seferinde.
Ipıssız bir su gibi içine sızan gecelerin sızısını nasıl unutabilir insan? Avucunda çiçek açan güzellerin yüzünde hüznün miladıdır göğsünde zemheri söndürülmüş ekim. Ağustos öksüz, eylül yetim; belki de hep bir eksik yaşanacak bir gün, kim bilir, gün gelecek iki eksik…
Taşralı dervişler gibi nasıl da hazla öpmüştü yazgının o güz yanığı yüzünü. Bir dikili kaçış planı da olmadı bu dünyada ki sesi sümbüller serpsin dağlara. Üşümesin diye sözü kıyısında bir yangının. Bir kereye mahsustu kavuşma hakkı, buluşmamız mahşere kaldı demeye dili varmıyor şimdi. Yanan naylondan eline damlayan bir sancıydı çocukluğu.
Yasaları altüst olmuş simyanın. Buna karşın aşkı sınamaya kalktı insan; lekesiz bir ölüm gibi ek ile im arasında. Çiy düştü eşiğine tutuştu mezar, çoğaldı dünyaya alışmak korkusu, ölü evinin matemi kadar.
Devamı: https://www.insaniyet.net/sakli-bir-ibadettir-susmak/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.