Bâtında olmasa da zâhirde Hakkın değil heykellerin, adâletin değil kanunların, dirilerin değil ölülerin hâkim olduğu bir dünya düzeninde kimse hür olamazdı. Necip Fazıl merhum “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” diyerek özetlemişti ahvalimizi. Bizse Ayasofya’nın köle, kendimizin özgür olduğumuzu zannederdik hep. Bu yüzden Ayasofya için hürriyet istedik durduk.
Aslında esir edilen Ayasofya değil bizdik. Bizi tek tek köle pazarında satmasalar da topyekûn satmışlardı büyük efendilerine. İsyan kimin haddineydi?
Hakikatin farkında olamadığımız gibi olanlara da ‘deli’ dedik. Çürük ipliğe dizilen hülyâlarda aranan hürriyet değil esaretti ve bu esaretten nasipdâr olmayan kalmamıştı.
Hürriyeti; istediğinde yiyip içebilme, alıp satabilme, gezip tozma, servet edinme, diploma sahibi olma zannettik. Oysa Allah (c.c.) için bedel ödemeye hazır olmayan herkes, hâlinin farkında olmayan modern kölelerdi. Ve gerçek hürriyet; şeytanları bağlayıp, Hakk’ı hâkim kılmaktı.
Devamı: https://www.gzt.com/gercek-hayat/sen-hur-biz-kole-3547597
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.