O kırıntıları, o heyecanları, o ışıkları “bunların da hatırı” var diyerek sadece edebiyat için değil, biraz da kendi meşrepdaşlarının kaderi olduğu için kayda geçiriyorsa biri,
Çıkan her edebiyat dergisine çocuklar gibi seviniyor, kapanan her edebiyat dergisi için içinde ağıt güldesteleri hazırlıyorsa biri,
Akademi’nin o tanımlı, tozlu, çerçeveli ve ağır işleyen ikliminden çıkıp sokaktaki, yer altındaki, kantindeki edebiyatı takip ediyor, yaşayanı, yaşatılacak olanı önceliyorsa biri,
Dönemsel kutuplaşmaların, kamplaşmaların, kırılmaların tuzağına düşmeden, kamplaştıran, kutuplaştıran, kıran, bölen saikları ayıklayarak edebi ve insani olanı ortaya çıkarmak için cehd ediyorsa biri,
Dilin derin sularında parıldayan efsanelerin, mitlerin, dili değerli ve derin kılan yaşanmışlıkların, büyünün, uçsuz bucaksız evreninden yeni dizeler, yeni sözler çıkarıyorsa biri,
Kliklere, guruplara angaje olmadan, kendi yolunda, yazının bireysel bir eylem olduğu bilinciyle çalışıyor, mesafesini dile, edebiyata ve insani olana göre ayarlıyorsa biri,
Surat asma hakkını mahfuz tutuyor ve mümkün mertebe kullanmıyorsa biri,
Mehmet Can Doğan’dır bu… Şairimiz…
Akademisyenliği ve düzyazı eylemi de şairliğiyle at başı…
Evinde kedi ve kitap besleyenlerden.
Edebiyat emekçisi…
Bir zamanlar arkadaşlarıyla Araf, Son Duvar, Sonsuzluk ve Bir Gün mecmualarını çıkardı.
Şimdilerde Kurgan mecmuasının genel yayın yönetmeni.
Onlarca dergide şiirleri, denemeleri yayınlandı.
Çalışkan ve evcimen…
Bir raf dolduracak telif sahibi…
Yüzü esrime halindeki bir şamanın yüzü; şehadet getirir.
Böyle biliriz.
Mehmet Aycı yazdı
www.dunyabizim.com































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.