Türkiye'de yakın zamanda bu tartışma yeniden alevlendi. Taraflar tartışmayı siyâsal sâiklerle yürütüyorlar. Ben buna girecek değilim. Sâdece önemli bulduğum bâzı hususları dile getirmek istiyorum.
Türkiye'de modernleşmenin, dinsel bağların tasfiyesini gerektiren bir süreç olarak algılanmış olduğu çok iyi biliniyor. Cumhûriyetin kültür siyâsetleri, Jön Türk hareketinde yer alan bâzı fikirler, özellikle de tıbbiye geleneği temel alınarak hayâta geçirilmek istendi. Şerif Mardin ve Hocam Şükrü Hanioğlu'nun çalışmaları bu konudaki süreklilikleri son derecede berrak bir şekilde görmemizi sağlıyor. Her ne kadar kurucu kadrolar, kendilerine göre düzgün bir teoloji inşâ etmeye dönük bâzı çabalar göstermiş olsalar da; fiiliyatta modern insanın tanımı, bilim ile din ve gelenek arasına sızdırmaz bir sınır çekiyor ve ikincisinden keskin bir kopuşu öngörüyordu. Kurucu değerlere sâhip çıkan orta sınıf ailelerin çocukları buna uygun bir doktriner süreçten geçirildiler. Laiklik, her ne kadar tanımında bu açık bir şekilde dile getirilmiş olmasa da, yine fiiliyatta dinsizleş(tir)me olarak işledi.
Dinsizleşme, sâdece bir inanç (metafizik) sorunu değildir. Bunun ikinci boyutu düpedüz bilgiseldir (epistemolojik). İnançsızlaştırma aynı zamanda da câhil bırakmayla sonuçlanmıştır. Böylesi bir endoktrinasyondan geçen sayısız kuşak, dinsel bilgiler yönünden bilgisiz bırakılmıştır. Bu arınmışlık, aynı zamanda bir aydınlanmış olma göstergesi sayılarak, bu nesiller için bir iftihar vesilesine konu oldu. Dinsel konularda bir şey bilmemekle övünen bir söyleme herkes rastgelmiştir.
Yazının devamı için:http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanSeyfiOgun/zorunlu-din-dersi-tartismalarina-derkenar-1/56249






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.