Mahiyeti ve neticesi farklı olsa da, Taksim olayları sonrasında da benzer bir manzara ortaya çıkmıştı. İki başlı bir vandalizm ile karşı karşıya kalmıştık. Bir taraftan yakıp yıkanların fiziki vandalizmi, diğer yanda ise entelektüel vandalizm. O dönemde bu çift başlı vandalizmi şöyle yazmıştık:
‘Taksim protestolarıyla bir kez daha sol ve liberal diskurun -başka hiçbir yaklaşıma tahammül bile etmeden- ana sponsora dönüşmesine şahitlik ettik. Taksim’i, Gezi’yi ve yaşananları ‘anlamak’ için mezkûr sol-liberal sponsorluktan icazet almamış her yaklaşım tarzı, entelektüel bir vandalizme muhatap oldu. Tartışmanın nasıl olması gerektiğinden asıl meselenin ne olduğuna, ne anlamamız gerektiğinden nasıl anlamamız gerektiğine, ortaya çıkan tahribatın ne olduğundan nasıl tadilata tabi tutulacağına kadar her başlıkta kerameti kendinden menkul bir sol-liberal şablon dayatıldı. Asayiş sorunları gündeme gelince sosyolojiden dem vurdular, sosyoloji tartışılınca psikolojiden dem vurdular, siyaset konuşulduğunda yaşam tarzından. Global demokratik sorunlar gündeme gelince tekil insan haklarına, somut sorunlar zikredilince soyut mecralara rücu edip durdular... Anti-siyasetin zirve yaptığı Taksim nihilizmine meşruiyet kamuflajı, büyük ölçüde sol-liberal diskur tarafından giydirildi.’
Yazının devamı için: http://haber.stargazete.com/yazar/cifte-vandalizm/yazi-950272































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.