• İstanbul 15 °C
  • Ankara 17 °C

Yahya Kemal Beyatlı

Mustafa KARA

Vefat Yıldönümü Vesilesiyle

1918 tarihli Mondros mütarekesi ile adeta ölüm fermanı imzalanan Osmanlı toplumu, “sırtlan”ların saldırılarıyla çok sıkıntılı bir dört yıl geçirdikten sonra 1922 tarihinde rahat bir nefes aldı. Şu anda bu “nefes alma”nın 101. yılını idrak ediyoruz. O yılları bizzat yaşayan bir Balkanlı da yirminci yüzyıl Türk şiirine damgasını vuran şairlerimizden biri Yahya Kemal’dir. Onun 26 Ağustos 1922 başlıklı dörtlüğü şöyledir:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi

Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed yâdın

Gâlip et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

 

2 Aralık 1884 tarihinde Üsküp’te doğan, 1 Kasım 1958’de İstanbul’da vefat eden ve Boğaziçi /Âşiyân mezarlığına defnedilen  Yahya Kemal Beyatlı , son yüzyılda yetişen şair ve fikir adamlarımızın en büyüklerinden biridir.

Hiç evlenmeyen Beyatlı’ya Allah dört tane hayırlı “evlat” lütfetmiştir:

1. Nihat Sami Banarlı: Yaşarken hiçbir kitabını yayınlamayan şairimizin bütün eserlerini  titiz bir çalışma ile neşretmiştir.

2. Münir Nurettin Selçuk: Bazı manzumelerini besteleyerek  “gemiler geçmeyen”  bir alemde yaşamalarını temin etmiştir.

3. Ahmet Hamdi Tanpınar: Edebî/fikrî  dünyasını  şerhederek  daha geniş kitlelerce anlaşılmasının yolunu açmıştır.

4. Süheyl Ünver: Sohbetlerinden tuttuğu notları  yayınlayarak bazı mühim  detayların kaybolmasının önüne geçmiştir.

Beşinci evlat olarak Cinuçen Tanrıkorur’u ilave ederseniz itiraz etmem.

Yaşayan torunları  çok ise de şimdilik  onunla ilgili eserlere imza atan  iki tanesinin ismini  şükranla  kaydedelim :  Sadeddin Ökten ve Beşir Ayvazoğlu.

Şiirleri üç ayrı kitap olarak yayınlanmıştır:

1. Eski Şiirin Rüzgârıyle

2. Kendi Gök Kubbemiz

3. Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş

Onun bazı dörtlüklerini  çok kısa şerhlerle birlikte sunuyoruz.  Şairimiz, bu dörtlüklerin bazılarını  farklı meslekler icra eden  dostlarına ithaf etmiştir.

 

MERHALE

Merhaleler bazan azdan çoğa doğru bazan basitten mürekkebe doğru bazan küçükten büyüğe doğru sıralanır. Peki, hayatın merhaleleri nasıl sıralanabilir? İç içe merhaleleri ihtiva eden “üç boyutlu resim” burada sonsuzluğa açılabilmek için  imdadımıza yetişebilir. Hayal gücümüzü biraz daha zorlamak gerekiyor.

ÖMÜR

Bir merhaleden güneşle derya görünür

Bir merhaleden her iki dünya görünür

Son merhale bir fasl-ı hazândır ki sürer

Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür

 

İMAN VE ŞEVK

İlimle imanı, imanla aşkı yoğurarak şevk haline getirmek dinî hayat için çok önemlidir. Bu ilahî aşk meşalesini tutuşturan aşıkların en büyüklerine  peygamber denir. Peygamberlerin yolundan giden kahraman “çoban”lar ise bu ateşi elden ele , dilden dile, gönülden gönüle yüzyıllar boyu  aktarmışlardır.

ŞEKİP TUNÇ’A

İymân bir şevk olan zamanlar geçti

Peygamberlerle kahramanlar geçti

Dağ silsilesinde bir geçit bulmak için

Dağdan dağa seslenen çobanlar geçti

*

ÂFAK VE ENFÜS

İnsan eğitimi üzerine eğilenlerin yaptığı ikili tasniflerden biri  de  enfusî ve afâkî diye  bilinir. Yani  iç ve dış gözlem, bir başka ifade ile zâhirî ayetler, bâtınî ayetlerin müşahedesi. Allah’ın “ayet”leri de iki yerdedir. İçinde bulunduğumuz dış  alem, içimizde bulunan iç alem. Gönül gözünün açık olabilmesi için ilâhî aşk şarabının yardımı gerekir.

TEGÂFFÜL

Bilmem nedir enfüsî  nedir âfâkî

Kimdir fanî cihanda kimdir bakî

Dünyayı saran boşluğu hissetmeyelim

Peymaneyi boş bırakma doldur sakî

*

İŞRET VE BÂDE

İçmek ve mutlu olmak… Cennetin sonsuz nimetlerinden biri de budur: Şarab-ı tahûr. Fakat buradaki “içmek” ile haram olan işret birbirine karıştırılır, bazan da  içinden çıkılmaz bir hal alır. Rindmeşreb olan arif ve kâmil  insanlar ise bu lahutî şarabı kirletebilecek her hangi bir davranışta bulunmamaya özellikle dikkat ederler.

NİHAT SAMİ BANARLI’YA

İhrâmı serenler bu bahar-âbâde

Dünya ile ukbayı getirmez yâde

İşretle keder bahsini açmaz bir rind

İçmez beşerin zehri katılmış bâde

*

HER YERDE O

Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’ı, herkes kendi kapasitesine göre tanır, hisseder, sever. O’nun ayetleri üzerinde derin tefekkür, bazan mümini  deli divaneye çevirir ve  o anda dilinden dökülen kelimelerin anlamını düşünemez olur.  Kınayanın kınamasından korkmaz. “Enelhak” narası atmaktan başka çare bulamaz.

FUAT BAYRAMOĞLU’NA

İksiri içenler ezelî şağardan

Mestî-i melâmetle geçerler serden

Bir kerre enelhak diyen erbâb-ı dile

Hallâk-ı avâlim görünür her yerden

*

TEVHİD

Her ilmin bazan zevkle yaşanan  bazan da didişerek tartışılan konuları vardır. Tasavvuf aleminin böyle renkli konularından biri de vahdet-i vücud’dur. Yani kâinatta O’ndan başka gerçek  Varlık görmemek.. Bin yüz yıl önce “enelhak” dediği için  Hallaç Bağdat’ta idam edildiyse de o gün bugün sözkonusu ifade âşıklar tarafından  sürekli  kullanıldığı halde ikinci bir idam bilinmemektedir.

VAHDET-İ VÜCUD

Bir zümre odur Hâlik-ı mutlak dediler

Bir benzeri yoktur bu muhakkak dediler

Bir kerre görenlerse o Rabb-i ezeli

Dil mesti-i rüyetle ‘enelhak’ dediler

*

GEÇİCİ DURAK

Geçici dünya  limanında herkes  “göç” için sırasını ve sessiz gemi için esecek rüzgârını beklemektedir. Fakat  şöyle büyük bir problem vardır: Enginlere açılmak için sırasını bekleyenler hem “şimdi”  hareket emri verilecekmiş gibi , hem de hiç emir verilmeyecekmiş gibi bir hâlet-i rûhiyyenin  içinde olmalıdırlar. Gözler ilâhî iklimin enginlerinde..

Mersâ-yı fenâda intizâr eylerken

Gâhi geç eser o bâd gâhi erken

İklim-i ilâhî’ye rucû etmek içun

Ervâh açılır engine yelken yelken

*

RİND BİLİR

Hayatın barındırdığı hakikati derinden  kavrayabilmek için imdadımıza her zaman  yetişen ve bizi besleyen lütuflardan biri de musikidir. İlim, hikmet ve sanat ile gönlünü  karanlıklardan arındıran arifin bir adı da rinddir. Bir tel üzerinde aşk ve şevk ile yürüyen ilâhî âhengin kadr u kıymeti her zaman bilinmelidir.

VEHBÎ’YE

Her rind bu bezmin nedir encâmı bilir

Dünyamızı nâgâh zalam örtebilir

Bir bitmeyecek şevk verirken beste

Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.

*

ŞÖHRET VE KUDRET

Bazı  dönemlerde bazı coğrafyalarda bazı kelimeler  çok öne geçer. Adeta her yeri kaplar. Geçen yüzyılda hürriyet ve eşitlik kelimeleri  bunlardan ikisi idi. Ruhunun sesini bayraklaştırabilmek isteyen şair ise  başka bir sevdanın peşindedir. Aşkı terennüm edebilmek için onun tek bir şeye ihtiyacı vardır. Onun için Allah’a yalvarmaktadır:  Ses kudreti.

SES

Yâ Rab! Ne müsavâtı ne hürriyyeti ver

Hatta ne o yoldan gelecek şöhreti ver

Hep neşve veren aşkı terennüm dilerim

Yârab! Bana bir ses yaratan kudreti ver!

*

İNZİVA

Devletlerin üst yöneticileri ile ilim ve sanat ehlinin bir çoğu hayatında ikbal ve idbar dönemlerini . iniş ve çıkışlarını yaşamıştır. Üst makamlara çıkanlar bu inişe her zaman hazır olmalı ve gerektiğinde sessizce bir köşeye çekilerek hırs imparatorunu dize getirebilmelidir. Aziz İstanbul’ un yazarının tavsiyesi  şöyle :

RUBÂÎ

Beyhûde merâretleri kalbinden sil

İstanbul’un etrafı geniştir bunu bil

Nefrette isen bu beylerin halinden

Beylerbeyi sahilinden maziye çekil!

*

KEFEN

Farsça meşhur bir beyittir bilirsiniz : “Çıplak olarak dünyaya geldim, bir kefen alıp geri döndüm”.  İnsan hayat boyu bir çok yolculuklar yapar, hepsinden er veya geç  evine  döner. Bir tanesinden dönemez. Şairimiz o dönemeyen  kişinin/kendisinin sözcülüğünü yapıyor. “Yârân-ı azizân” diye hitabettiği okuyucularından son istirhamı şöyle:

ISFAHAN’DA MEZAR KİTABESİ

Efsûs ki şimdi ruhsuzdur bedenim

Ancak bir köhne pirehendir kefenim

Yârân-ı azizân beni yâd eyleyiniz

Zira ki dönülmez seferimdir bu benim

*

SON BEYT

Bu yazıyı tamamladığım zaman aklıma şöyle bir soru geldi. Yahya Kemal’in son şiiri belli mi idi? Biliniyorsa hangisi idi? Soruyu, konunun üstadı Beşir Ayvazoğlu’na sordum.  Hemen gelen cevap  bir cümle ve bir beytten ibaretti:  “Aziz dost! Yahya Kemal öldüğünde hastahanedeki yastığının altında buruşuk bir kağıt buldular. Bu kağıtta eski harflerle ve kurşun kalemle şu beyit yazılıydı:

Ölmek kaderde var yaşayıp köhnemek hazin

Buna bir çare yok mudur yâ Rabbe’l-âlemin

Bu yazı toplam 225 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim