• İstanbul 16 °C
  • Ankara 23 °C

“Yârin kapısı”ndan huşû ile girilir

Ahmet Doğan İLBEY

Hayatımız kapılarla çevrili, kapılardan girer çıkarız her gün. Evimizin kapısı, işimizin kapısı, hükümet kapısı… Bizim muradımız zâhirî kapılar değil.

 Gönlümüzü inşirah ettirecek, kalbimizi ve îmanımızı tezkiye edecek ilâhî aşk tâlimiyle açılan kapılardır. Bu mânada kapı tekke ve dergâhtır. Mürşid-i kâmillerin gönül evi ve mânevî makamlarıdır... Şeriat, tarikat, mârifet, hakikat kapıları ateşten bir îman ve cezbeyle girilecek kapılardır.                 

 Esasında tek kapı var, bütün kapıların Allah’a, yâni yâr-i zülcelâl’e açıldığı kapı. “Yârin şifa kapısı” bu… O’nun (c.c.) kapısına varmadan önce bir ehl-i dil’in, bir mürşidin, bir gönül efendisinin kapısında tâlim etmeli önce.                                                                                                                                                            

Gideceğimiz bir “kapı” olmalı                                                      

Kendimizi bulmak istiyorsak bir “Kapı” aramalıyız. Gönlümüz “ışk” sız, yâni aşksız kaldığında ve itikadımız zayıfladığında varacağımız bir şifa kapısı olsun. Dost kapısı, gönül kapısı, rıza kapısı, tarikat kapısı, yâni bir yola girme kapısı...Çilesi çok olan Yokluk Kapısı’ndan girmek zor. Üftâde Hazretlerinin, kendisine mürid olmak için gelen Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretlerine, “Burası yokluk kapısıdır, biz de fakirlik kapısının kuluyuz. Senin ilmin, malın, şânın var, bir araya gelip bağdaşamayız. Bizim gibi kulların Allah’tan başka hiçbir şeyi yoktur…” dediğini dikkate almak lâzım.                                                    

Bu kapılardan girmek için tâlim gerek

Mücadelesi ve mücâhedesi bin miligram olanlar için tövbe kapısı açık. Kapısından girmeye tâlimli olanlar için “İlim Kapısı” var. Hazret-i Peygamberimizin, “Ali ilmin kapısı, kim ilim isterse bu kapıya gelsin” buyurdukları kapı...  Dost sinesine ulvî yakinlik kapıları vardır mübarek kişilerin. Bu kapıların imtihanı da çok ağırdır. Bir ömür yakınında bulunduğu zâtın îmanıyla îman, ameliyle amel ederek, onun risâletine sâdık, yâni sıddık olmakla, teslimiyetle, itaatle, fedakârlıkla, uhrevî dostluk ve muhabbetle açılan bir kapı bu… Efendimiz Âleyhisselâtüvesselâm nezdinde Hz. Ebubekir’in “yakınlık” kapısının açık olması bu kapının en yüce misalidir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                

Bir’e kavuşturucu ilâhî kapı                                                                                            

Kapıların en cezbedicisi, yâni Bir’e kavuşturucusu Yâr Kapısı’dır. Ne kadar dindar olurlarsa olsunlar, dünya kokanların bu kapıdan girmeleri zor. Aynel yakîn âşıklar ancak girebilirler. Yârin şifa kapından nasıl girilir ve bu kapının derûnunda neler var, aradan çıkıp, bu mevzuun âliminden okuyalım. Ali Yurtgezen hoca “Evin Mahremi Olmak-Beyit Şerhleri” kitabındaki “Yârin Şifa Kapısı” yazısında Şeyh Gâlib’in “Gâhi zîr-i serde desti, gâh ayağı koltuğunda / Düşe kalka haste-i gam der-i lûtf-i yâre düştü (Gam hastası, bazan eli başının altında, bazan ayağı koltuk (değneğinde), düşe kalka Sevgilinin lütuf kapısına vardı.)” beytini şerh ederek “Yârin Şifa Kapısı” na ulaşma yolculuğundan bahsediyor. “Tek” kapıya varmak için hamle yapanlara, gam çekenlere bu yazıdan hülâsa ettiklerimiz derde devadır:                                                                                                                                     

“Beytin zâhirinde gönül derdine deva olması için düşe kalka kendisini maşûkunun kapısına kadar atan bir âşıkın hâli resmedilmiş. Hasret bir yandan, sevgilinin istiğnası bir yandan, ağyarın kınaması diğer yandan, âşığı gam hastası yapmıştır. Mecazî bir aşktır bu. Yemeyi, içmeyi, uykuyu unutturup âşığı mecalsiz bırakan cinstendir. Ayakta durmaya, yürümeye mecali yoktur. Buna rağmen bilir ki derman sevgilidedir. Bütün gücünü toplamış; düşe kalka sevgilinin kapısına varmıştır. Ümidi, sevgiliyi görüp şifa bulmak; kendisini gamdan azad edecek yârin muhabbet nazarına mazhar olmaktır. Desti, ‘onun eli’ mânasına geldiği gibi, bildiğimiz ‘testi’ mânasına da gelir. Ayak da ‘içki kadehi’ demektir. Testi ve kadehindeki şarabı içmiş, sarhoş olmuş fakat kederini dağıtamamıştır. Muradı, bir sâkinin boşalan içki kaplarını doldurması, ona içki sunmasıdır. Ehli bilir ki şaraptan maksat ‘ilahî aşk’tır. Meyhâne ‘tekke’ veya ‘dergâh’, sâki ise ‘mürşid-i kâmil’ demektir. Dolayısıyla beyitteki gam hastası sarhoş, tasavvuf yoluna girmiş bir ‘sâlik’tir. İlahî aşkın tadını almış, fakat kendinden geçecek kadar kanamamıştır. Düşe kalka ilerleyebildiğine göre hâlâ kendindedir; kesrette kalmanın gamını hâlâ hissetmektedir. Kendinden ve nefsinden büsbütün geçip kesretten kurtulması için, daha fazla aşk için feyz ve himmet talebiyle yâr dediği mürşidinin kapısına varmıştır. Beyitteki üçüncü mâna namaz kılan bir müminin secde hâliyle alâkalıdır. Elin başın altında olması namazdaki tekbire, düşüp kalkmak rüku ve kıyama, ayağın koltukta secdeye işarettir. Neticede düşe kalka yârin kapısına ‘düştüğüne’ göre, hususen secde hâli tasvir edilmiştir. Yâr dediği Cenab-ı Mevlâ’dır ve secde hâli müminin miracı, Rabbi’ne en yakın olduğu andır.”                                                                      

“Yâr kapısı vahdetin eşiğidir”                                                

“Yârin Kapısı” nda başka ne gibi haller yaşanacağını, Ali Yurtgezen hocanın “Seher vakti çaldım yârin kapısın” yazısını okuyanlar bilirler: “Kapı, âlem-i melekûtun, âlem-i gaybın, nihayetinde halvet-serây-ı vahdetin eşiğidir; harem-i visâle mahrem olmak için ruhsat almak arzusunun izhârıdır. Velâkin kapı sürmelidir. (…) Sûfiyye lisanında feth-i bâb ki ‘kapı açmak’ demektir, sülûkta makamları aşmak, yahut ruh müşkillerinin halli mânâsınadır.  İmdi ‘çaldım yârin kapısın’ ‘seher vakti’ ile gelince, bu, ‘sabah namazı’ olur. ‘kapıların sürmeli’ olup açılmaması, namazdan feyz alamamak, hulûs-i kalbi ve huşû’u bulamamaktır…”                                                                       

Anlaşılan şu ki, “Yârin Şifa Kapısı” ndan girmek her Müslümanın harcı değil, aynel yakîn makamında olmak gerek.(ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 261 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim