• İstanbul 18 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 22 °C
  • Konya 18 °C
  • Sakarya 21 °C
  • Şanlıurfa 27 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 27 °C
  • Bolu 21 °C
  • Bursa 20 °C

Yusuf Kaplan'dan: Bozkırda gök ekini biçen toprağın sesi ve meyvesi

Yusuf Kaplan'dan: Bozkırda gök ekini biçen toprağın sesi ve meyvesi
Bir insanın ismiyle cismi, hayatıyla eseri, yaşadıklarıyla söyledikleri, bu kadar mı örtüşür! Neşet Ertaş ismini, bu ismin nasıl ve neden verildiğini, hep merak etmişimdir, o yüzden. Neş'et, başlangıç, kök/lenme, kaynak/lanma demek.

Neşet Ertaş, yüreklerimizi taşlaştıran, zihnimizi donduran, bizi neşet ettiğimiz kaynağımızdan, hakikatin gizlendiği topraktan uzaklaştıran 'taş'ı, teslim almış, şaşmaz bir gönül eri eliyle ve marifetiyle parçalayarak, dilim dilim ederek, 'sulayarak' yumuşatmış, Gök ekini Rahman'ın nefesini en derinden, derin bir gönül nefesiyle üfleyerek yeniden 'toprağa' dönüştürmüş, böylelikle o 'taş'ı nasıl dize, bizi de nasıl kendimize getirebileceğimizi göstermişti.

Taşın hükümranlığını ilan ettiği, zihnimizi, ruhumuzu, hayatımızı betonlaştırdığı modern kentte taşlaşan biz insan müsveddelerine, 'toprak ol', 'toprak gibi mütevazi ol', 'toprağa değ', 'gök ekini, toprakta ekili, Anadolu kıtası büyüklüğündeki gönül ve ruh coğrafyamızda gizli, bak da gör ve kendine gel' dercesine seslendi ve göçtü gitti bu yalan dünyadan Neşet Ertaş; tıpkı bir Yunus gibi, bir Karacaoğlan gibi yüreğimizde bir kor ateşi yakarak, kendi deyişiyle, 'göynümüzde' toprak kadar kutlu bir hakikat ve hayat kaynağı gizlendiğini, hakikatin ancak topraktan neşet edebileceğini hatırlatarak, esinini ve besinini Gök ekininin oluşturduğu bir gönül aşısı yaparak...

***

Neşet Ertaş'ı konuşmaya, anmaya ve anlamaya, toprak'tan başlamak gerek. Çünkü Neşet Ertaş ve yaptıkları, toprakla özdeş; topraksa, tevazu'yla kardeş. O yüzden, nerede ve ne zaman Neşet Ertaş ismi geçse, Neşet Ertaş bozlağı dinlesem, hemen modern kenti hatırlarım.

Garipleşirim...

Yaylaların, ovaların ve dağların arasından şırıl şırıl akan ve toprağın rengini alan Kızılırmak'ın, yüzyıllardır Gök ekini taşıyan, tâ derinden gelen, uzun havaların karşıki dağlarda, yaylalarda, ovalarda ve insanın yüreğinde yankılanan, gönüllerde nice çiçekler açtıran engin sesini içimde hisseder, Neşet Ertaş'ın, Anadolu coğrafyasının ve insanının yaşadığı acıyı ve hüznü, aşkı ve çileyi, toprak ve hakikat özlemini dilendiren, dinleyeni kendinden geçiren Allah vergisi muazzam sesiyle yenilenir, kendime gelirim...

Ve kendi kendime, modern kenti anlamak için de, bozkır'ın yürek sesine ve gönül tezenesine kulak vermek gerek, derim.

***

Modern kent, toprağı ve hakikati öldüren, insanı topraktan ve hakikatten, dolayısıyla geldiği ve gideceği ebedî hakikatin kaynağından ederek, yersiz yurtsuzlaştıran, taşa, bedene ve ten'e mahkûm eden bir 'yer': Yok oluş yeri.

Oysa toprak, hakîkî hayatın neşet ettiği yegâne sembolü tevazu'yla bize hem bizi ve yapıp ettiklerimizi, hem de hakikati (yaratılış hakikatini, ölüm hakikatini, bu hayatın fânîliğini ve dolayısıyla ebedî hakikati ve bâkî hayatı) hatırlatan münbit ve müşfik bir 'yer': Bir varoluş yeri: Manevî coğrafyamızın kaynağı: Gönül gökkubbemizin hem yatağı, hem aynası, hem de yansıması: Toprak, gök ekini masumiyet'le, başka bir deyişle, bozulmamış fıtratın neşet ettiği bir 'hâl'le, yerçekimi mahzuniyet'in buluştuğu bir 'mahal'.

***

Modern kent, kibirle yoğruldu ve hayatımızı beton'a mahkûm eden taşla kuruldu. Zamanla, çelikle ve cam'la öldürdü insanı, ruhunu ve gök ekini, hakikat esini, hayatımızın besini, gurbetimizin anavatanı, limanı ve sığınağı toprağı.

Modern kent, beton'la vurdu bizi; betonla öldürdü kalbimizi. Ruhumuzu taşlaştırdı, ten'e ve bedene mahkûm etti hepimizi. O yüzden, ten'de arıyoruz artık tatminimizi; modern kentin, ter kokan, kir akan, ruhumuzu kirleten, duyargalarımızı öldüren, bizi bize -egolarımıza, fetişlerimize, hazlarımıza- mahkûm eden tenhane'lerinde...

***

Toprak, Allah'ın (cc) ayetlerindendir: Hem hayatın ve ölümün hatırlatıcısı; hem de varoluşun ve yok oluş'un yer'i, kendisi. En çok da bu dünya hayatının fanîliğini ve bakî bir hayatın hem istikbalini, mutlak surette geleceğini, gelişini, hem de istikametini gösterir taşıdığı ayetlerle, işaretlerle, özelliklerle kalbiyle akleden gözlere...

Toprakla tevazu birbirinin ikiz kardeşidir. Her şeyden önce, toprak, bir mevzi'dir bizim için. Arapça'da 'türab' olarak kullanılan 'toprak' sözcüğü, yoksunluk, 'fakirlik' anlamına gelir. Tam da bu anlamıyla, tevazu'nun ikiz kardeşidir toprak. Keza, 'tevazu' ile aynı kökten (va-za-a kökünden) gelen 'mevzi' de, Arapça'da, 'indirilen yer' demektir.

(Vaz') sözcüğü, hem bir kadının doğum yapması, hem bir binanın inşası, hem de Yaratıcı'nın yaratma eylemi için kullanılan çok anlamlı ve çok katmanlı bir sözcük.

***

O hâlde bu noktada şöyle bir cümle kurabiliriz rahatlıkla: Gök ekinin indirildiği, yeşertildiği, biçildiği mevzi de; ubudiyetin / kulluğun, kibri yenerek, kibirden arınarak kendine gelmenin, hakikat yolculuğuna çıkabilmenin yegâne kaynağı tevazu'nun mevzii de topraktır.

İşte arınmanın, ümmîleşmenin, kendine gelmenin mevzii tevazu'nun ikiz kardeşi, hayatın ve ölümün, fena'nın ve beka'nın hatırlatıcısı bu aziz toprağın çocuğuydu Neşet Ertaş, Anadolu kıtası büyüklüğündeki manevî dünyamızın, gönül ve ruh coğrafyamızın Gök ekini ve 'yer' çekimi çocuğu.

Neşat Ertaş, işte bu toprakla hemhal olmuş, bu toprakla hemdost olmuş, bu toprakla yoğrulmuş, bu toprakla bütünleşmiş, Anadolu'nun bozkırında, toprağa ruh üfleyerek, Gök ekini yeşertmişti.

***

Umarım, toprağın ve tevazu'nun sembolü, arı duru misali, bu dünyaya garip gelip, garip gitmenin mütevazi ama sazıyla, sözüyle ve özüyle yürek tellerimizi titreten timsali, toprağı ve tevazu'yu dirilten gönül eri, bu toprakların bozulmamış ruhunun, halk irfanının şairi, Hak ve halk aşığı, bu toprakların has çocuğu Neşet Ertaş, öte yerde, bu fâni yerde ektiği Gök ekininin meyvelerini yer, Rabbinin huzuruna yalan dünyadan kurtulmanın gönül huzuruyla gider ve Rahman'ın yüce rahmetine erer.

Neşet Ertaş'ın, gönülden seslenmesi, gönülle seslenmesi, doğrudan gönle seslenmesi, hep bir Gönül'e girmek içindi. İnşallah O Gönül'e girmiştir büyük usta...

28.09.2012 Yeni Şafak

Bu haber toplam 552 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim