• İstanbul 16 °C
  • Ankara 17 °C

Denizsiz Bir Deniz Şehri: Denizli

Fahri TUNA

‘- İstikamet Baba Dağlarııı, sağa dön! Marş!’

Denizli ilkin budur benim zihnimde.

Tuzla’da yedek subay okulunda kısa döneme ayrılıp kura çektiğimizde bana Denizli çıkmıştı. Sevinmiştim. Denizi olan bir yere gidiyordum ne de olsa. (Sene 1984. O zaman akıllı telefon, Google, novigasyon filan hak getire.) Eve geldim, haritayı açtım. Aaa o da ne? Denizli’de deniz yok. Resmen kandırmışlar bizi. ‘Bu ismi koyana yazıklar olsun’ dedim içimden, yalanım yok!

Yirmi beş yaşımın baharında, 11 Piyade Tugayı, 12. Piyade Alayı, Çavuş Talimgah Taburu 4. Bölük’te, - ki kısa dönem sekiz aylık ‘Mehmet Beyler’e, biz 240 üniversite mezununa - Siirtli Neşet Onbaşı’nın biz acemilere ilk derste öğrettiği - verdiği mi desek – komuttur bu. Bir de Gaziantep Islahiyeli Ramazan Onbaşı’nın ‘ayağınızı yekindirin’ sözcüğüdür. Ne yiğit ne mert ne iyi kalpli adamdı Ramazan kardeşimiz.

Otuz beş koca sene sonra bile Denizli ‘Baba Dağları’dır bende en çok.

Sonra ‘Akabe Kitabevi’dir. Sahibi Kamil Gökalp adındaki yiğit Egelidir. Kısacık dönemde - yedi ay beş gün bize yedi sene beş ay gibi gelmişti aslında - ne çok kitap edinmiştik. Cahit Zarifoğlu’nun ‘Yaşamak’ını ilk o günlerde Denizli Akabe’den alıp okumuştum. Sonraki otuz beş yıl içinde üç kez aha okuyacak ve her seferinde başka başka yerleri çizip yıldızlayacaktım.

“Tellidir yavrum anam tellidir tellidir amman / Denizli'nin horozları bellidir / Ötüver de gül ibiğim      bir yol ötüver / Geniş olan gam zamanı değildir
Asmam çardaktan / Suyu bardaktan / Bir yol öpüver de gocman gız / İliman yanaktan amanın iliman yanaktan”

ozay-gonlum.jpgBunu bir tek Özay Gönlüm’den dinlemeli. O Özay Gönlüm ki radyo çağımızın fenomenlerindendi. İçine bolca pekmez katılmış sesiyle, Ege şivesiyle söylediği birbirinden güzel ve ilginç Denizli Türküleriyle gençliğimizin kahramanlarındandı. Hâlâ da öyledir merhum.

Televizyonda, radyolarda ne zaman Özay Gönlüm çıksa benim aklıma hemen Naime Ninem gelir. Yani anneannem. Annemin annesi. Çocukluğum gelir. Çikolata icat edilmemiş bizim melmelekette. Edilmişse de bize uzanmamış daha. Sene bin dokuz yüz altmış beş filan. Naime Ninem bütün torunlarına gelirken, soğan kabuğunda kaynattığı yumurtalar getirirdi rahmetli. Aman ne lezzetliydi onlar. Bal bal. Sanki içine şeker koyuyordu ninem. Bildiğiniz yumurtaydı halbuki.

1970’lerin, 80’lerin, 90’ların Denizli’si tek kelimeyle ‘Özay Gönlüm’ün Ninesi’dir. Daha doğrusu Ninesinin Mektubu’dur. O lirik, komik, tipik mektubu. Dinlerken, kulaklarımızın gülme hızımıza yetişemediği, bazen karnımıza ağrılar girdiği mektup. Türkiye’deki sosyolojik değişimi, köyden şehre göçü, çağ atlamayı, sınıf atlamayı, o Anadolu irfanı ile iki seksen bir doksan, yerle bir eden mektup. Daha fazla uzatmadan o meşhur mektubun minik bir bölümünü buraya da alalım:

“Ey benim umudumun Gandili / Göz yaşımın mendili / Dağdan, bayırdan aşı(r)madığım / Gözden, gönülden düşü(r)mediğim / Duaynan böyütdüğüm / Türküynen yörütdüğüm / Gardan, gışdan gayı(r)dığım / Bazlımaynan doyu(r)duğum / Güneş’im, Ay’ım / Yavrııım, bidenem, Özay’ım.

Amanın yavrım / Ben öyle duyuyom / O gocuman memleketlede / cicili bicili, boyalı moyalı, / şıngırdak fıngırdak, / Kirpikleri takma, / saçları sokma, / Onlan bunlan düşüp gakma, / Gözleri elde, etekleri belde, / Artanı da yerde, / Sıska mıska, şıbıldak gibi bazı, / Çirkin mirkin hanımla, gızla oluveriyormuş...

Amanın onlara tutuluveren de, / yanıveren de deme yavrım. / Alceen gızın soyu sopu belli, / saçı sırma telli, / Eline el değmemiş, / kötü süt emmemiş, / Sevisi derinde, / eti butu yerinde olmalı. / Dizine otutturuvedin mi kucağın dolmalı domuz, / Hem evlenince pazara kadar değil, / mezara kadar varmalı. / Ee hanım dediğini de alaya kattın mı / Koluna taktın mı yakışmalı / Duvara attın mı yapışmalı. / Bu sözlerimi eyi dinle bakem / Bi kulağından sok da öte kulağını tıka / çıkıvermesin ulen.”

Denizlili, şivesiyle bakışıyla görüşüyle tam da budur.

Bir de tozu horozu kızı meşhur derler Denizli’nin. Elhak doğrudur: Tozunu iyi biliriz. Kışlada yürürken otururken çay içerken toz fırtınasına yakalanmışlığımız çoktur. Horozunu görmedik. Sadece merkezde üç yol ağzında Yeni Cami karşısında meşhur bir horoz heykelini görmüşlüğümüz vardır, o kadar. Kızına gelince; birer ikişer yıllık evliydik biz. Nikâhlı eşlerimiz aklımızda, kız mız görmedik doğrusu…

En meşhur yemeği pidesidir Denizli’nin. Denizli Pidesi. Bir Bafra, bir Karadeniz, bir de Denizli Pidesi. Üstüne pide tanımam. Söyleyeyim size.

Bazı eserler yahut doğal zenginlikler tek başına o şehir kadar ünlüdür. Hatta o şehirden büyük, fazla, ileridir de. Örneğin Selimiye tek başına Edirne eder, Hacıbayram tek başına Ankara, Ulucami tek başına Bursa, Orhan Camii tek başına Adapazarı, Şeyh Edebalı tek başına Bilecik eder.

Pamukkale de tek başına Denizli’dir. Denizli kadardır. Hatta fazlasıdır. Pamukkale şifadır, tarihtir agoradır. Şehirdir Pamukkale, şiirdir Pamukkale, üniversitedir Pamukkale.  Seksen iki milyon Türk vatandaşının Pamukkale’de çektirdiği en az bir fotoğrafı vardır, bembeyaz kayalar üzerinde. Keloğlan nerelidir bilemem; ama Acıpayam ilçesindeki Keloğlan Mağarası da mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir.

Bir de bezdir Denizli. Buldan bezidir. Yumuşak, incecik, zarif, pamuklu sevimli bir kumaştır. Denizli sanayiinin de önemli bir bölümünü Buldan bezi oluşturur.

Toz horozu kadar bezi de meşhurdur Denizli’nin dense yeridir.

Yeri gelmişken hatırlatalım: Sadrazam Yedi Sekiz Hasan Paşa - okuma yazma bilmediğinden imzasını Osmanlı rakam sistemine göre düz ve ters v şeklinde attığından bu lakabı almış -, Kanuni döneminin ünlü bilim adamı ve mutasavvıfı Merkez Efendi, ünlü ressamımız İbrahim Çallı, Behçet hastalığına adı verilmiş ünlü hekim Behçet Uz, ünlü bestekârımız Selahattin Pınar, Gayserili Nöri Gantar tiplemesiyle ünlenmiş tiyatro-sinema oyuncusu Tekin Akmansoy, ünlü yönetmen ve yapımcımız Osman Sınav, ünlü aktör Bulut Aras, anatomi ressamı dostumuz Prof.Dr. Ahmet Sınav da Denizlilidir.

‘Bizim romanımız niye yok?’ sorusuna medeniyetimizin büyük şairi Yahya Kemal merhum ‘bizim romanımız türkülerimizdir’ diye cevap verir ya hani, aynen inananlardanım ben de bu söze. Örneğin ünlü Denizli türküsü Cemile mesela:

Cemile'min gezdiği dağlar meşeli imanım / Haydi üç gün oldu Cemile’m ben bu derde düşeli,
Gaydırı gupdak Cemile'm nasıl nasıl edelim biz bu işi / Nikâhımızı gıysın ünlen gelin Hoca Memiş'i.

Cemile gız ne gezersin hayatta / Basma da fistan parlak da babuç ayakda,
Gaydırı gupdak Cemile'm nasıl nasıl edelim biz bu işi / Nikâhımızı gıysın ünlen gelin Hoca Memiş'i.


Cemile'min fistanı saman sarısı imanım / Haydi de gören sancek Cemile gız muhtar garısı,
Gaydırı gupdak Cemile'm nasıl nasıl edelim biz bu işi / Nikâhımızı gıysın ünlen gelin Hoca Memiş'i.

pamukkale.jpg

Denizli, Ege’nin müreffeh kenti, gelişmiş zengin şehridir. Pamukkale’nin gölgesindeki şehir.

Kandırıkçı şehir Denizli.

Denizli: Denizi olmayan bir deniz şehri. Helal vallahi.

Son söz: ‘- İstikamet Nizamiye, sola dön! Marş!’ Oradan da evlere. Vira bismillah.

denizlinin-horozu.jpg

 

Bu yazı toplam 652 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim