• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Doktor Sadık Canlı: Modern Tıbbın Beyaz Lekesiydi O!

Fahri TUNA

5c8385ec-6c10-4428-844d-6c068c8973cc.jpg

Bir izzet abidesiydi.

Modern tıbbın beyaz lekesiydi hiç tartışmasız.

Zaten lûgatında sadece iki renk mevcuttu: Beyaz ve siyah.

İlkelerin adamıydı o; ilkelerin ve ilklerin.

Gönlünü insanlara ya “tam açar”, ya “tam kapatır”.

1948 doğumluydu. Önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezuniyet... Ardından Almanya Ruhr’da on yıl, genel cerrahlık ve kaza cerrahlığı mütehassıslığı...

Çifte cerrahlık mütehassıslığından sonra ülkesine dönen Sadık Bey’in, yaptığı ilk cerrahi müdahale, Modern Tıbba olmuştu; cerrahımızın hastası kırk küsur yıldır ameliyat masasından kalkabilmiş değildir; hâlen de bitkisel hayattadır ya.

Sadık Canlı’ya göre, Modern Tıp “Emeviler’le başlamıştı, Fransızlarla değil.” Modern Tıbbın bir tek itici gücü vardır: Sömürü” (1)

Dr. Canlı’nın “İslâmî Tıp Tezi”nde, ilk reddiyesi İbni Sina ve Farabi’yeydi. Zira; “Modern Tıbbın ilham kaynağı bu iki zattı; bozulma onlarla başlamıştı.” (2)

On bir adet tıp kitabını, Osmanlıca’dan günümüz Türkçesine bizzat kendisi çevirmişti.

Deva iksirini fıtratın saf ve bakir diyarlarında arayan bir tıp dervişiydi.

Modern Tıbba karşı Muhammed Ali’ydi.

Tam adı Ahmed Sadık Canlı’ydı. Doğrudur; o hem çok hamdeden bir ahmed, hem Allah ve Resulü’nün sadık bir bağlısıydı: Buna, onu tanıyan herkes şahadet etmektedir zaten.

İki metrelik sicim gibi bir boy, beyazı siyahına galip uzun saçlar ve uzun sakallar, uzun oval bir yüz, hafif kalın ve belirgin bir burun, tarihin derinliklerinden bakıyor izlenimi veren zeki bir çift göz... Geniş alnının altını süsleyen kavisli belirgin kaşlar...

Yüz çizgilerinde insanlık tarihinin izleri okunurdu... Hemen daima, Hz. Adem’le başlayan bir çizginin birikimleriyle yoğrulmuş bir ruh hâli içindeydi.

Hayatının üç aşaması vardı:  Gençlik yılları, bohem hayatı, sırat-ı müstakim dönemi. Üç dönemin de belki tek ortak paydası; kitap kurdu olmak...

Okuduğu her yüz kitaptan onu tıpla ilgiliyse, doksanı fıkıh, tarih sosyoloji, akaid, mezhep ve medeniyetlerle ilgiliydi; evinde ve işyerinde binlerce cilt kitaptan müteşekkil bir kütüphanesi mevcuttu.

Altmış sekiz asırlık ömrüne sığdırdığı binlerce cilt kitabın ondaki bakiyesi şuydu: Bu iş kitaplarla olmaz!..

Hükmü şudur: “Müslümanlar bilim felsefelerini ihdas etmedikçe, onlara kurtuluş yoktur!” (3)

Tozlu Camii bitişiğindeki muayenehanesi de, Marmara Göz Hastanesi’ndeki muayenehanesi de, bir hekim muayenehanesinden ziyade Adapazarı’nın ‘Hikmet Meclisi”ydi;  beyni fikir ve medeniyet hassasiyetiyle zonklayanların yollarının kesiştiği noktaydı oraları.

O bazılarının ağabeyi, bazılarının üstadı, bazılarının sırdaşı, bazılarının dert babası; mesela Tarık Pekerken’le benim şeyhimdi; bir farkla; bizim tekkede müritler şeyhi yönetmişti yirmi beş senedir!..

Zaman zaman Ebu Hanife bakışı, ekseriya İbni Arabî yaşayışı, arada bir İbni Teymiyye... İşte size Sadık Canlı!...

Orucu Davudiydi; bir gün açık, bir gün kapalı.

Dostlarına göre; yakın dostu merhum özdeyiş sanatçısı Mehmet Salah gibi, sigarayı çaya yâren edenlerdendi (ölüm sebebini sigara olması ne kadar da hazindir); rahle-i sohbet halkası piriydi merhum.

Coğrafyamızın muhtarıydı o; Balkanlardan Kafkaslara onun kadar ilgi sahibi olanını az gördüm. Aynı şekilde o ülkelerden gelenlerin de ilk uğrak yerlerindendi tekkesi.

Çocuklarımızın isimleri bizim ruh ve fikir dünyamızı açıklar aslında; işte altı çocuğunun isimleri: Ece, Aslı, Ayşe, Fatma, Zeynep ve Mustafa Ömer.

Akide şekeri götürdüğümde çocuklar gibi sevinen bir tek çocuk görürdüm hayatımda: Sadık Canlı; akideyi yerken adeta Devlet-i Aliyyeyi Osmaniye’de yaşamaktaydı.

İtiraf etmeliyim: Ona her akide götürüşümde, bir taşla iki kuş vurmaktaydım: Bir, onu mutlu görmek, iki, yüz yıllık Mazlum Şekerleme’nin fındıklı akidesini test ettirmek...

Hikmet ve kitap mecnunlarının uğrak yeri, bizim kitapçı İsmail’e göre; “öfkelerinde de, sevgilerinde de biraz mübalağalıydı.

Mübalağanın yakıştığı adamdı!

Bohem bir hayatın zirve ve uçurumlarından, insanlık tarihinin zirvelerinde kanat çırpmak...

İşte Sadık Canlı’nın altmış sekiz yıllık hayatının özeti...

Yirmi dokuz haziran iki bin on altı Çarşamba günü, Adapazarı bir güzel evlâdını daha cennete uğurladı.

Bir çocuk kalbi yaşayan ‘yürüyen adam’ı uğurladı.

Sokaklar caddeler meclisler hüzünlü artık.

O da hep hüzünlü yaşamamış mıydı zaten.

Ama bir tesellimiz de var.

Ötelerde buluşmak. İnşallah.

Mekânın cennet olsun ey güzel adam.

Bir ömür milletin ümmetin derdiyle uğraşırken kendi derdine sıra getiremeyen

Adam.

Bin bir güzel hâtıra ile uğurlamak; bin bir güzel hâtıra ile anmak ne güzel seni.

Selâm götür ötelere, bizlerden de.

Bizler de geleceğiz yakında.

 

---------------

 

(1)           Akit Gazetesi, 29 Ekim 1997 tarihli röportajı.

(2)           Akit Gazetesi, 29 Ekim 1997 tarihli röportajı.

(3)           Özel bir sohbetinden.

Bu yazı toplam 3486 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim