• İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Edirne Evliyası Bir Aile; Gürgendereliler

Fahri TUNA

Kör Kuyu’dan 

Müberra Gürgendereli, Edebiyat doçenti. Rifat Gürgendereli, Edebiyat doktoru. Yani yardımcı doçent; hep takılırdım ona, ‘Müberra Hanım’ın yardımcısı Rifat’ diye. Bir güzel, bir örnek, bir mutlu çift onlar.

Edirne’de tanıdım onları.  Edirne Valisi Hasan Duruer’in yirmi iki ay süreyle Balkan Danışmanı’ydım. Edirne gençleri için de yardım istemişti benden vali bey. Her iki nedenle de yirmi iki ay, bir ayağım, -çoğu zaman iki ayağım da- hep Edirne’deydi.

Akademi-Edirne I ve II, Akademi-Rumeli gibi ulusal ve uluslararası programlar gerçekleştirdik Hasan Duruer’in arkamızda durmasıyla. Sekiz Balkan ülkesinde eli kalem tutan Türk gençlerinin yazdığı üç aylık Balkan Türküsü adlı edebiyat dergisini çıkarttık sekiz sayı. Vali Hasan Bey’in, biraz da dostluğumuzun gerektirdiği naz ve emrivaki ile valilik dergisi Edirne’yi 39. Sayısından itibaren bana yıkmasıyla, dergide devrim yaptık, tek vali fotoğrafı olmayan Türkiye’deki ilk ve tek valilik dergisi Edirne’yi çıkarttık beş sayı. Bir ekip hâlinde elbette. Ben sadece ekip şefiydim. Kimler yoktu ki ekibimizde: Şair - akademisyen Mustafa Hatipler, merhum Şair-araştırmacı Mehmet Ağırgan, Arkeolog Prof. Dr. Engin Beksaç, Araştırmacı Haluk Kayıcı, Fotoğraf sanatçısı Behiç Günalan vardı Edirne dergimizde. Balkan Türküsü dergimizi ise Edebiyat öğretmenleri Arzu Ulaşdır, Ebru Boztürk Tuna, Elif Acar, Sedat Sayın, Tuba Yavuz, Şadi Kuloğlu ve Birgül Erken ile birlikte çıkartmıştık. 

tuna1.jpgHer iki dergide de bulunan tek kişi, tek akademisyen, sağ kolum, elim ayağım, gözüm kulağım ise Edebiyat yardımcı doçenti Rifat Gürgendereli’ydi. Ki ben her iki derginin de genel yayın yönetmeniydim, o ise Balkan Türküsü dergimizin, dernek başkanı olarak sahibi ve yazı işleri müdürüydü. Her sayıda Edirne eşrafından çok değerli isimlerle söyleşiler de yaptı bizim Rifat. Yazı toplamalar, tashihler, dergi baskıya gidecek gelecek. Geldi, hadi yirmi altı Balkan şehrine dergi dağıtılacak, dağıt. Kaç gece onunla, saat birde ikide dahi Eski Camii bitişiğinde Edirne’nin meşhur İşkembe çorbası eşliğinde buluştuğumuzu, çalıştığımızı hatırlıyorum.

Onlarca seyahatimiz, onlarca toplantımız, yüzlerce güzel anımız vardır Rifat ile. Bir tane olumsuzunu hatırlamam. Bunun sebebi, hiç kuşkusuz onun güzel yüreğidir.

Bir insan üç şey birden olabilir mi? Hem akademisyen, hem halktan biri hem de sosyal biri olabilir mi mesela? Olabilir evet. Var bir tane böyle biri. Ben tanıyorum. Bildim tanıdım şahidim: Adı Rifat Gürgendereli o kahramanın.

Bir doksan boy, ona mütenasip yüz kiloluk iri bir cüsse, Sivas Erzurum Elazığ karışımı karayağız irice bir baş, kaşlarıyla kafiyeli izlenimi veren kalın orta Anadolu usulü bir bıyık, ciddi görümün altında yufka pırıl pırıl sevecen bir yürek, her zaman mütebessim olmaya hazır bir çehre, her zaman olumlu asla karamsar olmayan bakışlar: İşte size benim Rifat Gürgenderel’im.

Zaman mekân tanımaz bu satırların sahibi gibi. Destur protokol bilmez, takmaz, hoşlanmaz. Akademisyen olmasına karşın daima spor giyinir, çoğu kez kot pantolon giyer.

O örnek bir Edirnelidir, tipik bir Edirnelidir, gerçek bir Edirnelidir.

İstanbul’un İstiklâl Caddesi muadili, Edirne’nin meşhur Saraçlar Caddesi’nde görmelisiniz onu; her elli metrede on kişiye merhaba der, altı esnafla hâl hatır eder, Milli Piyango satıcısıyla dertleşir, ayakkabı boyacısından makas, on üç üniversiteli gençten selâm alır.

Esnaf çocuğudur, esnaf gönüllüdür, esnaf sözlüdür.

Akademisyenliği de ciddidir ha; sanmayın kırk beşinde hâlâ yardımcı doçent kaldığına; o bunu ‘tembelliğine’ bağlasa da, bu satırların yazarına göre millete ‘yardımcı’ olmaktan ‘kendine yardıma sırayı’ getiremediğindendir.

Çalışkandır, dosttur, vefalıdır.

Her Edirneli gibi o da Balkanlıdır; dedeleri Balkan Harbi sonrası hemen oracıktan, bağırsan duyulacak mesafeden,  yüz kilometre öteden, Kırcaali Gürgendere’den gelip yerleşmişlerdir Edirne’ye.

Duruşu edası bakışı kılık kıyafeti hassasiyetleriyle, bir tarafı Malkoçoğlu’dur onun diğer tarafı ‘Altaylardan Gelen Yiğit.’

Sağlam adamdır, düzgün adamdır yiğit adamdır.

Öğrencileriyle ilişkileri fevkaladenin fevkindedir; bizzat şahidim; bir şehirde beş şehirde on şehirde tanığım buna. Gümülcine’nin Rodop Dağları eteklerindeki Dumruk Köyde bir karşılanışımız ağırlanmışımız uğurlanışımız vardır ki, hiç abartısız dillere destandır.

Eşi Müberra kardeşime gelince; o da bir başka kahramanımızdır bizim. Ne kadar ‘eski’yse o kadar da ‘bugündür’ hatta ‘yarın’dır o. Eski dediysek, açıklayalım: Türk edebiyatı ana bilim dalı jargonuna göre hocalar ‘eski edebiyatçı’, ‘yeni edebiyatçı’ ve ‘dilci’ diye üçe ayrılırlar; hatta kısaca ‘eskici, yenici ve dilci’ diye. Müberra eskici, Rifat dilci’dir mesela

Titizdir, çalışkandır, üretkendir Müberra. Ona bir konu, bir makale, bir ansiklopedi maddesi verin, gidin yatın. O en kısa zamanda en iyisini hazırlayıp getirecektir size. Hep öyle yapmıştır mesela.

Akademisyenliği kadar pişirdiği Edirne yemekleri de meşhurdur. Bu güzel lezzetleri dostlarına ikramları da Gürgenderelilerin.

Sofralarında misafir pek eksik olmaz. Yemeyi yedirmeyi, lezzeti de ikramı da severler.

Hatta - adeta- vilayet dergisinden çıkarıp şehir kültürü dergisine dönüştürdüğümüz Edirne Dergisinde, Müberra kardeşim, beş sayı Edirne Mutfağı’ndan sayfasında yöresel enfes yemekler yapmış, Rifat kardeşim de tariflerini ve tarihçelerini kaleme almış, Behiç Günalan ağabeyim de bir güzel fotoğraflamıştı. Devam edilebilseydi, ne güzel bir kitap olurdu. Ben mesela Edirne’nin o meşhur, artık neredeyse can çekişen Yağda Köfte’sini bu vesile ile tanıdım sevdim. Sayelerinde midelerimiz az bayram yapmadı bu güzel çiftin. Ha bu arada, anne tarafından dedesi, -Allah rahmet eylesin- meşhur köftecilerindenmiş Edirne’nin. Hatta Rifat’ın pala bıyıklarını o dedesinden alıp yaşattığı söylenir. Ha bu arada, oğuldan torun İlyas Kavuranlar, bıyıkları fora etse de, dede mesleği Yağda Köfte ve birçok geleneksel Edirne lezzetini Filibe’de bihakkın ve başarıyla sunmaya devam ediyor. Defalarca şahit olduk buna.

Cömert ve mert insanlardır onlar, karı koca. Yiğit vatanperver devlet-millet yanlısıdırlar. Bilime bilgiye irfana çok değer ve önem verirler.

Zaten çocuklarının adı da bunu kanıtlamaya yetmiyor mu: Yiğit ve Bilge.

Rifat inançlı adamdır ama göstermez. Gösterişsiz adamdır çünkü. Bu satırların yazarı gibi o da Melâmimeşreptir zira.

Onu yakından tanıyacağınız bir güzel anı anlatayım: 2013 Ramazanı. Üç hâfız (Hasan Çolak, Suat Tekeoğlu, Dr. Abdullah Uysal), Rifat, ben… Edirne, Şumnu, Kırcaali, Rusçuk, Prizren, Üsküp, Gostivar, Gümülcine… on gün süreyle, her akşam bir Balkan şehrinde İstanbul usulü Enderun teravihi geleneğini yaşatmaya çalışıyoruz bu hafızlarımızla. Buram buram sıcak, buram buram mistik, buram buram mizahi bir gezi aynı zamanda. Kahkahanın neşenin huzurun bini bir para. Hem ramazan, hem de dört tarafımız hafızlarla çevrili. Namaz arası hayat gibi bir durumumuz var.

Üçüncü gün ‘Yaşayan Nasreddin Hoca’ lakaplı Hâfız Hasan Çolak beni kenara çekti: ‘Fahri, nasıl bir adam bu Rifat Hoca yahu. Senin gibi o da beynamaz galiba biraz. Akşamın sabahın dışında namaz kıldığını pek göremiyorum. Nereden buldun da getirdin sen bu adamı?’

‘Hayır Hasan Hoca’m’ diyorum, ‘hayır. Rifat Gürgendereli bir Edirne evliyasıdır. Yanılıyorsun.’ Hasan Çolak o meşhur gevrek kahkahalarından birini koyuveriyor, ‘Hani evliya görmesek yutturacaksın’ sözleri eşliğinde.

‘Hocammm’ diyorum, ‘Edirne şartlarına göre bir düşün lütfen. Bizim Edirne’de günde iki vakit namaz kılana ‘evliya gibi adam’ derler’ deyince ben, Hasan Hoca’yı asıl o zaman bir kahkaha tufanı bastırıyor ve ekliyor: ‘Sen de haklısın. Bunu düşünemedim.’

O gün bugün - neredeyse- her gördüğünde sorar bana Hasan Çolak: ‘N’apıyor bizim Edirne Evliyası Rifat Hoca?’

Evet; Gürgendereli Ailesi, Edirne’yi temsil edebilen güzel örnek ve şahane bir ailedir.

Akademisyenliklerine, modern çağın koşullarına, mevki makam mansıp savaşlarına rağmen, onlar insan olabilmiş, insan kalabilmiş güzel bir çifttirler.

İnsanlığın ölmediğinin tipik örnekleridirler.

İnsanlıklarına, yardımseverliklerine, safiyetlerine bakıldığında, Edirne ölçeğinde onlar, karı koca çağdaş Edirne Evliyaları’dırlar.

Biz öyle bilir öyle söyleriz.

Siz çok yaşayın emi sevgili Gürgendereliler.

Bosna’ya selâm olsun bu vesile ile.

tuna2-001.jpgtuna3-001.jpgtuna4.jpgtuna5.jpg

Bu yazı toplam 2691 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim