O kimsesizlerin sesi. O esamisi okunmayanların, okunmayacakların, okunamayacakların sesidir.
Her bir şair; her duyarlı yürek gibi ‘eşit, adil, mutlu’ bir düzenin rüyasını görüyor elbette. Bunu İslâm’da buluyor. Ama ‘gariplerin İslâm’ında’, ‘mütekebbirlerin İslâm’ında’ değil…
İçeriden bir ses. İçeriden olduğu kadar dışarıdan, derinden, çok uzaklardan bir ses onunki.
Karşı ses. Aykırı ses. Farklı ses. İlkeli ses. Dürüst ses. Uyaran ses. Kızgın ses.
Kimyacıdır. Edebiyat eğitimi almadı. İyi ki de almadı.
‘Şiirini konuşmak’ üzere, Mardin’in edebiyat yeteneği bulunan kırk gençle buluşturmuştuk onu. ‘Ben edebiyattan anlamam’ diye başladı sözlerine. ‘Bana edatı, zarfı tümleci sorsanız bilemem, üniversitelerin edebiyat kürsüleri yahut edebiyat öğretmenleri masaya yatırdıklarında çok kusurlar bulabilirler benim şiirlerimde’ diye devam etti. Ve şöyle bitirdi: ‘Ama ben iyi bir şairim ve iyi şiirler yazıyorum!’
‘Şiire ne girebilir, neler şiirdir?’, ‘şu şiirdir, bu değildir’; bu tartışmaları, hükümleri elinin tersiyle fırlatmış, atmıştır çöpe.
Şiir yazan, şiir bakan, şiir yaşayan, şiir konuşan, ‘şiir adam’dır o.
Şiiri hayatı olan adam.
Her sözü, her ifadesi şiirdir.
Öfkesi şiir, övmesi şiir, öznesi şiirdir; ‘özü şiirdir’ çünkü.
Dik duruşu, mertliği, tevazuu, vakarı ‘şiirinden’dir.
Çağlar üstü, çağlar dışı, çağlar ötesi hisseder onun kalbi. Bir çocuk bir çoban bir ümmi kalbidir onun kalbi; öylesine saf, duru, sahih. Dize dize, sükût sükût, çığlık çığlık görürsünüz onda bunu.
O bir ‘insan’dır; önce insan, sonra insan, en sonra da insan; Gazze’ye şiir ‘yakar’, Bağdat’a selâm gönderir, Olimpos da onundur, Pompei de. Zira onun yaptığı ‘tarifsiz çileler işlemek’tir, ‘bitmeyen bir gergefe.’ Bütün insanlığın bütün dertleri, bütün acıları, bütün hüzünleri onundur, onadır, onunladır.
Zira o ‘ışığın ve gölgenin dilini öğrendim / rüzgârın dilini / yağmurun dilini; / kuşları, çiçekleri, ağaçları anlayabiliyorum; / ve Tanrı’nın onlarla / ne demek istediğini bana…’ Huş ağacının gölgesinde ‘elem yemişleri’ yiyerek yaşayan ‘karanfilli şairi bedestenin’ o. ‘Ben, susması bağırmasından büyük’ biriyim diyen de odur.
İlk kitabının adı ‘İlk Atlas’tır; dünyayı atlas atlas işleyecektir kalbinize, bir güzel. Şiir bir ‘gök atlası sanatı’dır ona göre.
İkincisi ‘Yoksulların ve Şairlerin Kitabı’; iddiası şudur kendi dizeleriyle:
‘Ve insanlara gösterebilirim, sanıyorum,
Bir şairin bir kraldan,
Bir çobanın da bir şairden daha uzağa
Ulaştırabildiğini yüreğinin sesini.’
Onu en iyi onun dizeleri anlatır yine:
‘Çünkü biliyorum ben
Hepimiz biliyoruz
Her şair güceniktir
Biraz, Tanrı’ya;
Yani biraz kendine,
Biraz dünyaya,
Biraz Tanrı’ya…’
Cahit Koytak;
Doğu’nun sekizinci oğlu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.