• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C

Abant'ın Düşündürdükleri

Önder SAATÇİ

 

Farklı dillerin eğitim alanında kullanılmasına gelince, bu konuda da platformun teklifleri Türkiye gerçeklerini göz ardı eder nitelikte. Zira, bu mesele yerinden yönetimle ilgili tekliflerle birlikte ele alındığında Türkiye’nin birliği konusunda geniş kitlelerin endişelenmesinin hiç de yersiz olmadığı söylenebilir.

 

Bu hususta bir başka bahis açmak icap ederse şunların da hatırlanmasında fayda görmekteyim. Abant Platformu “Ana dilde eğitim”i bir temel insan hakkı olarak takdim ediyor. Bu anlayış ister istemez eğitim dili meselesinde çoğunluğun fikrinin sorulmayacağını da beraberinde getiriyor. Öyle ya, nasıl ki hayat hakkı, seyahat hürriyeti, ifade hürriyeti, öğrenim görme hürriyeti, vb. temel insan haklarındansa, nasıl ki bunlar oylamaya tabi tutulamazsa eğitim dilinin seçilmesi de bu şekilde gösteriliyor. Oysa en ileri demokrasilerde bile farklı dillerde eğitim yapılmıyor. Batı ülkelerinin birçoğunda eğitim dili o ülkenin resmî dilinden farklı değildir. Gelgelelim, Abant platformu eğitim dilini “resmî dil” kavramının tamamen dışında tutuyor. Bir başka mesele de şudur: Eğer temel gaye Türkiye’deki farklı dillerin kaybolmasını önlemek ve bunları geliştirmekse neden bu dillerin sadece öğretilmesiyle yetinilmiyor? Hele hele bütün bu taleplerin (yerinden yönetim ve ana dilde eğitim) terör faaliyetlerinin gölgesinde seslendirilmesi manidar değil mi? Bunların gerçekleşmesinden sonra başka taleplerin gelmeyeceğinin de hiç garantisi yok. Ama asıl üzücü olan, Türkiye’nin eli kalem tutanlarının bütün bu taleplere tercüman olurken Türkiye’nin bu noktaya, ABD-İsrail ikilisinin sömürgeci Ortadoğu politikaları neticesinde getirildiğini göz ardı etmeleridir.

 

Bugün Türkiye’de büyük ölçüde sun’i ve kışkırtılmış taleplerle karşı karşıyayız. Hem şurası unutulmamalıdır ki teröre bulaştırılmış taleplerin meşruiyeti de tartışma götürür. Bu arada, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yolda adımlar atması, yani birtakım açılımlar yapması terörün son bulacağı anlamına da gelmiyor. Çünkü terörün, Batı ülkelerinden ve İsrail’den beslendiği bugün artık herkesin malûmudur. Terör bitirilmek isteniyorsa teröristin eline silah verenleri muhatap alarak onları bundan alıkoyacak tedbirler üzerinde düşünülmeli; diplomatik, siyasî her türlü teşebbüste bulunulmalıdır.

 

Son alarak da aydınların rolü üzerine birkaç söz söylemek isterim. Bilindiği gibi, bir ülkenin en önemli sermayesi yetişmiş insan gücüdür. Eğitimin en üst seviyelerinden nasiplenmiş kişilerin bir ülkenin kaderinde ne derece etkili oldukları da izaha muhtaç değildir. Ancak aydın vasfını üzerinde bulunduranlar milletinin değerleriyle bütünleşmiş, ülkesini seven ve onu geleceğe güvenle taşıyan insanlar olmalıdırlar. Aydınlar hiçbir politikanın, ideolojinin veya herhangi bir çevrenin güdümünde düşünmemeli hür düşünceyle içinden çıktığı toplumun selâmetini aramalı ve topluma gerçekçi ve tatminkâr çözümler sunmalıdır.

 

Türk toplumu, fertleri hangi soydan gelirse gelsin, bugün her zamankinden daha ziyade birlik  ruhuna muhtaçtır. Aydınlarından da hakikî unsurlarıyla kendisini birleştirecek macunu yeniden yoğurmasını beklemektedir.

15.03.2012 

Bu yazı toplam 1600 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim