Acı bir hatıra: 14 Temmuz

Önder SAATÇİ

14 Temmuz 1959 birçoğumuz için sıradan bir tarih olabilir. Hele, okulda öğrenip hafızanızda tutabildiğiniz bilgileri yoklarsanız bu tarihin size hiçbir şey çağrıştırmadığını anlarsınız. Peki, bu tarihte ne oldu? 14 Temmuz 1959 neden ve kimin için acı bir hatıra? Bu tarihi diğerlerinden farklı kılan ne?

 

Bu tarih üç gün süren Kerkük Katliamının başlangıcı. Türk milletinin, İngiliz oyunlarıyla koparılan bir kolunun alabildiğine budandığı kara bir gün. Osmanlı’dan koptuktan sonra, Türk dilini, Türk kültürünü uğradıkları bütün badirelere rağmen yaşatmış Irak Türkmenlerinin en acı günü. Uğradıkları birçok katliamın en uğursuzu, en derinden yaralayanı. Saplandığı yerden hiç çıkmayan bu hançerin açmış olduğu o yara bugün dahi kanıyor Kerküklülerin yüreğinde. Çünkü, 14 Temmuz Irak Türkmen’inin varlığına tahammül edilemeyen bir dönemin acı, hatta en acı meyvesi... 14 Temmuz Türkmenlerin nazlı şehri Kerkük’e musallat olan komünizmin Kürt yoldaşlarınca,[1] Türkmenlerin ileri gelenlerinin, evlerinden alınıp Kerkük kışlasına götürüldüğü ve insanlık haysiyetinin ayaklar altına alındığı işkencelerle insan canına kıyıldığı, sonra cesetlerin, kamyonetlerin ardında üç gün boyunca sokaklarda sürüklendiği ve elektrik direklerinde sallandırıldığı uğursuz bir gün[2]...  14 Temmuz o zamanki Irak Başbakanı Abdülkerim Kasım’ın göz yummasıyla işlenen bir insanlık cinayeti ve Irak’ta farklı kavmiyetlerin kardeşçe yaşama zeminin dinamitlendiği bir tarih… 14 Temmuz Irak Türkmen’inin sahipsizliğinin, yüzüne bir tokat gibi vurulması…

 

Bu kara günde, Türkmenlerin hissesine düşen, 25 şehit ve 130 yaralı. Dükkân yağmaları, haneye tecavüzler, çoluk çocuk demeden halkın üzerine yaylım ateşi açma da cabası. Bu meş’um hadisenin, Irak’ta cumhuriyetin kuruluşunun birinci yıl dönümündeki şenlikler sırasında gerçekleşmesi ise yüreklerden bugün dahi kazınamayan hüznü üçe, beşe katlıyor. İşin en acı tarafı, okyanus ötelerinde değil, sınırımızdan 250 km uzakta meydana gelmiş ve üzerinden ancak yarım asır geçmiş bir hadisenin, Türkiye Cumhuriyeti okullarındaki tarih kitaplarında bugün bile, birkaç satırla olsun yer almayışı, toplumun büyük bir kesiminin bilgi dağarcığında “14 Temmuz” diye bir bilgi kırıntısının dahi bulunmayışı. Basın yayındaysa magazin değeri olmayan bu konuya hiç iltifat eden yok. Bütün bunlar gaflet şampiyonluğumuzun şehadetnameleri. Ermenilerin 1915 hadiselerini pişirip pişirip önümüze koymaları, Yahudilerin Hitler Almanya’sından gördükleri zulmü bire bin katarak sinema yoluyla sağır sultana bile duyurmaları göz önüne getirildiğinde kendimizi dünyaya tanıtma ve haklılığımızı duyurma hususunda daha kırk fırın ekmek yememiz icap ettiği ortaya çıkıyor.

 

Osmanlı sonrasında cihan devleti olma vasfıyla beraber, bütün siyasî iddialarını da kaybeden, hedeflerini de küçülten Cumhuriyet Türkiye’si millet kimliğini de siyasî sınırlarının içine sıkıştırdı. Bunun tabii sonucu olarak, yıllarca içine kapanan bir devlet düzeni içinde vatandaşların da başlarını kuma gömmeleri istendi. Böylece, Türk vatandaşı en yakınındaki kardeşlerinin acılarına ortak olamadan, hatta onları tanıyamadan bir ömür sürdü. Bir zamanlar Misak-ı Millî sınırları içindeki Kerkük’e, bazı cılız diplomatik girişimler dışında hiçbir zaman ciddi ve plânlı şekilde el uzatılamadı. Kerküklü gözünü Türkiye’ye diktikçe ana vatanın gözü kaybettiği yavrusunu hiç görmez oldu. Kerküklü feryadını hoyratlara, manilere yükledi, onlar da sağır vicdanlara ulaşamadan ufuklarda dağılıp gitti.

 

Tarihin bizi bıraktığı noktada uyuyan devin artık uyanması bekleniyor. Bu uyanışın ilk belirtileri de izlenen dış politikada kendini hissettiriyor. Ancak iktidarın, İslâm âlemiyle Türk dünyası arasında ilgi bakımından denge kuramadığı da bir gerçek. Türkiye’nin, Suriye ve Filistin meselelerindeki atak tavrı terazinin İslâm kefesinin şimdilik daha ağır bastığını gösteriyor. Bu ilgi dengesizliği bugün de Irak Türkmen’inin gözünden kaçmamaktadır. Oysa, Türkmenlerin nazarında Türkiye 14 Temmuz 1959’dakinden çok daha güçlüdür. Ona düşen de gücünün farkında olmasıdır. O halde, Türkiye’nin, bugün, Türk dünyası için ve bilhassa Irak Türkmenleri için yapabileceği ne olabilir? Türkiye, engin tarihinin derin tecrübelerinden yeni bir hamur karabilir mi?.. Kanaatimce, bugünün Türkiye’si, Kerkük  Katliamını, Kırım Sürgününü, Doğu Anadolu’da yaşanan Ermeni vahşetini, Hocalı Katliamını, en azından eğitim ve kültür ortamlarına taşıyabilir. Tarihte yaşanan bu olayların ders kitaplarına girmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu konular, devletin elindeki geniş teşvik ve muafiyet imkânları kullanılarak yeni yetişen senaristlerin ve yönetmenlerin de ilgisine sunulabilir. Türk sinema seyircisi artık beyaz perdede saptırılmış, hayal oyuncağına dönüştürülmüş tarihî filmler yerine Kerkük Katliamını da diğer kanayan yaralarımızı da temsil sanatının yeni yorumlarıyla seyredebilmelidir. Unutulmamalıdır ki bugünün dünyası bir geniş propaganda meydanıdır ve bu meydanda sinema çok önemli bir silâhtır. Hem, kendi insanımızın makûs talihini en iyi kavrayacak olan, yine bizim insanımızdır; başkası değil.

 

Şuna da bütün kalbimizle inanıyoruz: Türkiye Cumhuriyeti bugün, bütün bu hamleleri yapacak maddî güce de beyin gücüne de sahiptir.

14.07.2012

 

 

 

 

 

 

 



[1] Bu hadiseler sırasında bugünkü Irak Cumhurbaşkanı Celâl Talabani bazı şahitlerce tepeden tırnağa silahlı halde görülmüştür. O günkü olayları tezgâhlayan Barti Partisi de bugünkü Kürdistan Demokrat Partisinin o günkü teşkilâtıdır.

[2] 14 Temmuz 1959 Kerkük katliamının ayrıntıları için bkz. Erşat Hürmüzlü: Türkmenler ve Irak(s. 49-55), Suphi Saatçi: Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri(s. 223-226).

Bu yazı toplam 1957 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim