Bir zamanlar bu topraklarda insanların hüznü de, sevinci de, kederi de, mutluluğu da sahiciydi. Gelip geçici değildi hevesler. İsim yapmak için, meşhur olmak için söylenmezdi türküler, şarkılar. Acıyı, gerçeği imlerdi söylenenler. Bir meslek olarak yapılmazdı sanatçılık. Bekçi Bakır da sevdiğinden dolayı söylerdi uzun havaları, türküleri, hoyratları, ilahileri. Bu işlerden para kazanmak, show yapmak ayıp sayılırdı o zamanlar.
İlim halkaları, edep toplantıları, sıra geceleri, müzik meclisleri vardı bir zamanlar. İlk eğitimler buralarda alınırdı. Bir ustanın dizinin dibine çökülürdü. Bekçi Bakır, ilk müzik eğitimini Urfa’da Pazar Camii’nin müezzini Ahmet Hafız’dan alır. Hafız’ın iki gözü de görmektedir. Bu insanların kalp gözü açıktır aslında. Bekçi Bakır, Kur’an okumayı bu kör hafızdan öğrenir. Türkü okumayı, gazelleri, mevlidi… Daha sonra yörenin meşhur mevlithanı Hacı Nuri Hafız’dan gazel, kaside, ilahi, mevlit okumanın inceliklerini öğrenir. Musiki meclislerinde, kandillerde kendini gösterir Bekçi Bakır. Mukim Tahir, Kel Hamza, Tenekeci Mahmut, Karaköprülü İsmail ahbaplık ettiği büyük değerlerdir. Bu insanlarla, ustalarla müzik de meşk eder.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/17123/aciya-dokundular-gami-derdi-soylediler.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.