Şeyh Hamza Yusuf (Mark Hanson), David ve Elizabeth Hanson'ın çocukları olarak 1960 yılında dünyaya geldi. Yaklaşık 25 yıl sonra Moritanya'nın çöllerindeki bedevilerle tanışırken, kendisinin Amerika'nın Washington eyaletine bağlı "Walla walla" şehrinde doğduğunu söylediğinde muhatapları şaşkınlık içinde "ne yani, şehrin ismi 'vallahi vallahi' mi?" diye soracaklardı.
Edebiyata düşkün bir akademisyen olan babası oğluna, "Kadim Kitaplar Geleneği" (Great Books Tradition) diye isimlendirilen eğitim ekolünün temsilcilerinden olan üstadı Mark Van Doren'ın ismini vermişti. Eğitim imkânları, insani değerler ve sosyal duyarlılıklar bakımından yüksek bir seviyeyesahip olan geniş bir ailenin içinde, Rum Ortodoks geleneğine bağlı olarak Kaliforniya’da büyüdü. Belki de annesi ona "oğlum, senin Ortodoks olmanın tek sebebi dedenin de Ortodoks olmasıydı, eğer Sri Lanka'da doğmuş olsaydın şimdi bir Budist’tin" dediğinde, oğlunun içine kendi hakikatinin peşine düşmek derdinin tohumunu atmıştı. İleride büyük bir hayranı ve sadık bir öğrencisi olacağıİmam Gazali’nin de insanlar hakkında annesiyle aynı tespiti yaptığını gördüğünde muhtemelen bu büyük imamla yoldaş olmaktan daha bir memnun olacaktı.
Ölümden hayat bulmak
Mark, 17 yaşında geçirdiği çok şiddetli bir trafik kazası sonrasında bir süre komada kalmış ve fiziksel tedavisi bittikten sonra yaklaşık bir yıl kadar tüm dünya ile irtibatını keserek kendi ölümlülüğü üzerine düşünme fırsatı bulmuştu. Uzun yıllar sonra çalıştığı acil servis koridorlarında; kendisi gibi ölümle yüzleşen insanların önünde açılan "hayatın anlamının peşine düşme" fırsatının, biraz toparlandıktan sonra kendilerine "her şeyin yolunda olduğunu, hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeleri gerektiğini" söyleyen doktorlar tarafından nasıl da israf edildiğini hayretle gözlemleyecekti. İnsan denen devin, bütün çabalarına rağmen emellerini dünyadaki ömrüne sığdıramıyor oluşu ona sürekli "aslında hiçbir şeyin yolunda olmadığını" söyleyip durmuyor muydu?
Dünyada çok az bir zaman kalacağından artık emin olduğundan, bu az zamanda ne yapması gerektiği ve ölümden sonrası hakkında araştırma yapmaya başladı. Araştırmaları onu hemen tüm kadim hikmet öğretileriyle tanıştıracak, Batı felsefesinden Doğu mistizmine kadar tüm insanlığın kendini anlama çabasına tanıklık edecek bir serüvene girişecekti. 1970'lerin Amerika’sının şartları düşünüldüğünde, kaynaklara erişim ve toplumsal karşılık bakımından en uzak ihtimal olan İslam'ı kabul edişi bize Bakara suresinin girişindeki ayetlerde özetlenen iki gerçeğin habercisi olabilir mi: "Bu kitap, hidayet kaynağıdır" ama bu özelliği yalnızca "bütün samimiyetiyle gerçeğin peşinde olanlar için" söz konusudur.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/16980/anlam-colunde-post-modern-bir-dervis.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.