• İstanbul 8 °C
  • Ankara 3 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 10 °C
  • Sakarya 7 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 12 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 3 °C
  • Bursa 7 °C

Batı gurbettir, gurbet Garb’a düşmektir

Ahmet Doğan İLBEY

İslâm irfânında Garp ve gurbet kelimesi aynı kökten gelir. Hem mecaz hem gerçek mânasıyla “vatandan uzak olunan her yerdir.”

Güneşin battığı ve uzaklaştığı yere “garp” denmiştir. Doğuda doğan güneşin batma ânı olan Garp gurbet ve karanlığı, yâni nefsi temsil eder; ışıksız, karanlık ve batmış olan mânasına gelir.

Garp Müslümana ağyardır, yâni gurbettir

Mağrip de denilen Garp ayrılık, uzaklık ve “güneşin batış yönünde” yâni Batı’da bulunan ülkeler demektir. Maşrık kelimesi Doğu, yâni güneşin doğduğu yerdir. Arap Yarımadası’nın doğusundaki ülkeler mânasına da gelir. İslâm tasavvufunda güneşin batışı, yâni batış zamanı olan gurûb vakti mecazen gurbet ve gözyaşının aktığı yerdir. Bu ulvî sebeple Garp Müslümana ağyardır, yâni gurbettir.

İdam edilen ve “Maktûl” lakabıyla anılan İşrâkî felsefe akımının kurucusu Ebü'l-Fütûh Şehabeddin Sühreverdî (1145-1191) “Kıssatü’l-Gurbetu’l-Garbiyye” sinde (Batı’nın Yalnızlığının Hikâyesi) Garb’ın Müslümanlara gurbet olduğu anlatılıyor. “Vakit tamamdı, Asım’la çıktık yola / Yeşil vadinin kıyısında avlanmak için Maveraünnehr’in bağrından aktık Batı’ya / Ansızın karşımızda belirdi Kayravan...”

Garp nefsi ve karanlığı temsil ettiği için gurbettir

Kayravan, bir Mağrip ülkesi olarak Tunus’ta bir şehirdir. Sühreverdî’nin zamanında Kayravan bir İslâm şehri olmadığı ve nefsi temsil ettiği için Garp, yâni gurbet diyarıdır. Hikâyede ruh seyr u sülûk sürecinde derin mânevî “hâl”ler içinde “bilmenin” mertebesine erişip “nûrun nûruna” ulaşır. Fakat “bilme” mertebesinden aklın hâkim olduğu “dünya” derekesine düşünce, ilk tanıştığı “bilme” mertebesinden ayrı düşmenin şuuruyla yanıp yakılır. Ruh için dünya gurbet, yâni Garb’dır. “Ceset” hâldeki insan “gurbet” sembolüyle anlatılır ve bu insan Mağrib’e sürülmüştür. Mağrib’de, yâni Kayravan şehrinde kalanlar için “kuyuya düşmüş insan” tâbiri kullanılmaktadır. Batı olarak ifade edilen bu şehirden insan, tekrar dönmeyi arzuladığı aslî yeri olan Doğu’ya dönmek ister.” (Ruhun Yolculuğu, Prof. Dr. İsmail Yakıt, Dergipark.org.tr.)

Ehl-i Sünnet âlimlerince tenkit edilen Sühreverdî’ye (müfessir ve muhaddis âlimi Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer es-Sühreverdî akrabasıdır, karıştırılmamalıdır) göre, Mağrib’ten, yâni Batı’dan kastedilen “karanlık ve maddî âlemdir, Doğuyla kastedilen ise ölümlü gözlere görülmeyen saf ışıklar ve baş melekler dünyasıdır.” Gurbet mânasına gelen Batı, insanın özüne yabancılaşması ve nefsin yaşandığı yer olarak gurbettir. “İnsanın varlık ırmağını unutuşu gurbete düşmesidir. İnsan Garb karanlığından, mânevî ve ilâhî mânada kullanılan Doğu’nun ışığına dönerek gurbetten kurtulacaktır. (Prof. Dr. İsmail Yakıt, a.g. m.)

Garp gurbetine yenik düşenler

Müslüman için Garp kelimesinin bir mânası da vatanı terk etmek ve gurbete çıkmaktır. Şairin dediği gibi, “Gurbet yavrum, Garb’a düşmektir gurbet…” Garb, insanın kendi aslından uzaklaşması, kendine yabancılaşmasıdır. Sezai Karakoç’un şiirindeki “Batı’ya giden ilk altı oğul” asıl kimliklerinden uzaklaşarak Garp gurbetine yenik düşmüşlerdir. “Yedinci oğul” ise Garp gurbetine düşmemiş; vatanını ve hüviyetini ruhunda yaşatarak ölmüştür.

Ali Yurtgezen hoca Semerkand Dergisi Kasım 2019 sayısındaki “Gurbet nereye düşer, sıla nerede?” adlı yazısında “Batılılaşma gurbeti” nden bahseder ki, Garp gurbetine yenik düşenlerden maksadımızı anlatmaktadır: “Kaçınmamız gereken bir suflî gurbette, İslâm’a aykırı gelişmelere ilerleme olduğu zannıyla aldanıp kendi zeminimizi terk etmekle düşülür. Müslüman için Garplılaşma, yâni Batılılaşma böyle bir gurbet yahut yabancılaşmadır. “Garb” kelimesi de gurbetle aynı kökten gelir. Güneşin doğduktan sonra yöneldiği, doğduğu noktadan uzaklaştığı istikameti ifade eder. Garba yönelmek bir batışa, kayboluşa, karanlığa yönelmektir. Cemil Meriç, Tanzimat aydınlarının şahsında Batı hayranı, sorgusuz sualsiz Batılılaşma taraftarı okumuş yazmışları “müstağrib” diye niteler. Müstağrib, aslında “bir şeyi garip bulmak, tuhaf karşılamak, bu garabetten dolayı da hayrete düşüp şaşmak” demektir…”

Garp, Türklere gurbettir

Bunun içindir ki, “Garb medeniyetindenim” diyenler hüsranda ve gaflettedirler. İslâm anlayışında gurbet ile Garb arasında metafizik bir bağ olduğunu, Garb’ın, “ışığın bittiği, nûrun tükendiği yer, yâni karanlık ve zulmet” mânasına geldiğini bir daha belirtelim. Doğululara, yâni Müslümanlara göre Batı’ya gitmek gurbete düşmektir. Doğu, yâni İslâm beldeleri gurbet değildir. Darülislâm olan memleketlere gittikçe sılaya gitmiş oluruz. Mânevî ve medenî bakımdan Müslüman Doğu’da olan, aidiyetinin Doğu’nun kalbi Mekke ve Medine olduğunu bilen insan Batı gurbetinden beridir.    

Batı’nın ne sılası var, ne gurbeti. Mânevî değerlerinde, edebiyat ve felsefelerinde gurbet kavramı bulunmaz. Çünkü mekân ve vatan şuurları tahrif edildiği, dünya ve âhiret anlayışından koptukları için uhrevî bir gurbet duyguları, yâni asıl vatan hasreti yüreklerini saran bir haslet olmaktan çıkmıştır. Türkler için gurbet ve sıla duygusu diğer kavimlerden mânevî ve dünyevî olarak apayrı bir derinliğe sahip. Türklerde ana kucağı, baba ocağı ve ev sıla demektir. Mehmed Âkif “Canı cananı bütün varımı alsın da Huda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ” diyerek, vatan hâricini, “Garb”, yâni gurbet olarak târif etmiş. Bunun içindir ki Türklerde vatan hasreti ve gurbet sancısı göçlerin başladığı asırlardan bu yana derûnî ve ulvî bir haslettir. Kandillerde çokça “Yâ Rabbi! Bizlere bu gurbet diyarında vuslat hâlini yaşamayı nasip eyle! Bu necip milleti öz vatanından garip eyleme” diye dua ederler.

 

Gurbet sızını yüreğinde hisseden şair Memduh Atalay’ın “Daüssıla” yazısı Türk milletinin binlerce yıllık gurbet sızısının hikâyesidir: “Gurbeti bizim kadar kim yaşadı? Kimin yüreğinde ayrılığın acısı bizim kadar hissedilir? Elest Bezmi’nden dünyaya uzayan çizgide hep biz gurbeti yaşarız. Terk ettiğimiz ‘Anayurtlar’, ‘Kardeş Ülkeler’ Türkistan’dan Tuna boylarına hep bizim gurbet hislerimizle örülmüştür. Bu bakımdan vatan, vatandan öte bir şeydir bizim için.(...) Türkler, dünyaya doymayan gurbeti bitmeyen tek millettir. Bu gurbet aslında edebî diyara olan özlemin bir sonucudur. Terminaller tarihinin arka plânı büyük gurbetleri de hissettirir bize.” (Sultannâme, Özgü Yayınları, s.51)

Fütuhat Batı’yı gurbet beldesi olmaktan çıkarmaktı

Türklerin Batı’ya fütuhata çıkması, İ’lâ-yı Kelimetullah üzere zâhirî ve bâtınî mânada üzeri örtülü, yâni karanlık olan Garb’ın “yüzünü açmak” ve “nûrlandırmak” mânasındadır. Bunun içindir ki İslâm’da fethin bir mânası da yaban elleri gurbet beldesi, yâni Garp olmaktan çıkarıp Müslüman Doğululaştırmak, güneşin doğduğu yere ait kılmaktır.

Hülâsa-ı kelâm; Garp gurbetinde yaşayanlara Niyâzî-i Mısrî’nin “Gel ey gurbet diyârında esir olup kalan insan” mısraı ile sılaya, yâni gönül vatanına dönmesi için haber salmak bir cihattır.(ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 819 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim