‘Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil üstatlarımıza hayırlı uzun ömürler diliyoruz öncelikle. Onların aramızda bulunması, bir bakıma bizim için bir
emniyet sigortası diye düşünüyoruz. İbret alalım, hikmet derleyelim diye onlara ek bir süre tanınmış gibi aramızda bulunuyor ve nefesleriyle bizi görünmez bir şekilde destekliyorlar. Necip Fazıl, Nurettin Topçu ve Cemil Meriç ve nice güzel insanla yol arkadaşlığı yapmışlıkları sebebiyle onlar bizim yaşayan ayaklı şahitlerimiz. Onlar da hayata veda eden ustalar gibi bedenen aramızda olmayacak belki ama ruhaniyetleriyle, onların nefeslerini yakından ciğerlerineçeken dostlarıyla bize bir kere daha el uzatacak ve yaralarımıza merhem sunacaklar.
Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil ile başlamak istedik yürüyüşümüze. Yönümüzü yeniden kıbleye döndürmek için onların mücadele azmine, ideal aşkına, kaynaştırıcı irfanına, derin sezgili diriliş önergelerine ve hayatı bir bütün olarak algılayan klas duruşlarına ihtiyacımız var. Onlar bize düştüğümüz yerden ancak sanatla ayağa kalkabileceğimizi yaşayarak yazarak öğrettiler. Kendimizi ustaların hikâyesine kattığımızda daha bir iyileşiyoruz.’
Ardından TYB şeref başkanı Mehmet Doğan, bugüne nasıl geldiklerinden, mevcut problemlerinden ve gelecek için projelerinden bahsetti. İBB Kültür İşleri Başkanı Abdurrahman Şen ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da sanatın bu diriltici kuşatıcı kaynaştırıcı etkisini yayan etkinlikten duydukları memnuniyeti ve şartların daha da olgunlaşması konusunda desteklerini dile getirdiler.
NECİP FAZIL BEREKETİ
Üstad, hayatının hiçbir devresinde ikinciliği kabul etmemişti. USTALARIN İZİNDE’de Necip Fazıl ile başladı. Oturum başkanlığını Dursun Gürlek yapıyordu. İlk söz, Necip Fazıl’ın uzun yıllar yakın takibinde bulunmuş yazar büyüğümüz Mustafa Yazgan’a verildi. Yazgan Üstad’ı hatırlatan heyecanlı ve ortamı kuşatan sesiyle bizi mazinin hüzünlü ve gerçek atmosferine götürdü. Gençlik yıllarında her fırsatta böyle toplantılara koştuklarını ve tıpkı bugün bu salonda olduğu gibi gençlerin ayakta, soluksuz vaziyette büyük üstadları dinlemek için sıralandıklarını hikaye etti. Duygulu ve ‘iyi ki burdayım’ dedirtecek his yoğunluğunda bir konuşmaydı.
KONUŞMAKTAN DEĞİL DİNLEMEKTEN YORULURDU
İkinci söz sahibi Nevzat Yalçıntaş hocaydı. Genel bir portre çizdi Üstad için. Kendi nev’inin özel bir örneği olduğunu bildiğimiz Üstad’ın ve muasırlarının, henüz kendileri yirmili yaşlardayken onları nasıl evlerinde ağırladıklarını ve adeta bir özel üniversite gibi vazife aşkıyla çırpındıklarını anlattı.
Hatıraların yoğunluğu, zamanın sınırlılığı altında Yalçıntaş Hoca da bir demet duygu yüklü hatıra sundu gönül kucağımıza.
Bundan sonra söz sahibi Bedri Gencer Hocaydı ama onun konuşması biraz özel bahsedilmeyi gerektirdiği için sona bırakıyorum. Ve söz, sözü güzel anlayan ve söyleyen bir isimdeydi: Şair yazar ağabeyimiz Ali Ural. Üstadın poetikası üzerine önemli vurgular açılımlar getiren bir konuşma oldu Ural’ınki. Üstad’ın az şairde rastlanan bir özelliğinin bir bildirge olarak yazdığı ve kitabının sonuna koyduğu şiir sanatı kurallarına riayetkârlığından örnekler getirdi. ‘Ben şairim garbı sorgulayan çilingir’ gibi çivi şiir cümlelerini hatırlattı ve şiirinin ana dokusuna sinmiş tebliğden öte telkin olgusuna dikkat çekti. Fikrin damıtılıp hisse dönüşmesi gerektiğini öneren bir şiir vurgusu daha bir anlam kazandı zihinlerde. Ural’ın konuşması, yazılı olarak okunması ve üzerinde tefekkür edilmesi gereken bir dizgeler bütünüydü.
VE SIRA BEDRİ GENCER HOCA’DA
Ulemadan Üdebaya Necip Fazıl olarak seçmişti Bedri Hoca başlığını. Oturum başkanı Gürlek, sözü ehline vermeden önce Üstad’ın Urefa’dan olduğunu belirtmesinin, Bedri Hoca’yı dinledikten sonra erken bir söz sarfiyatı olduğu görüldü.
Bedri Gencer, millet olarak edebiyatımıza tarihimize ve bütün hayati yorumlarımıza yansıyan o biraz hissi biraz hamasi üslup sıçrayışlarımızın aksine, her zaman olduğu gibi sağlam iskeletli, omurgalı, muvazeneli, mesnetli ve ufuk açıcı bir tebliğde bulundu.
Üstadın, çağının, etkilendiği ve etkilediği kalem erbabının bütünleyici bir tasnifi karşısındaydık. Ulema, şeraiti yani dinin teorik yönünü, ‘meşayıh’ın vazifeli bulunduğu tekkeler ise tarikat yani pratik yönünü icra ediyordu. 19. Asır Osmanlı Devletinden ulusal devlet yapısına geçilince ulema saf dışı kaldığı gibi, tarikatin yani tekkelerin siyasi eğilimi temsil yönü de akim hale geldi. Bu durumda dini bir ideoloji olarak yorumlamak üzere ‘üdeba’ devreye girdi.
KAVGA NAKŞİLİK BEKTAŞİLİK KAVGASI
Osmanlı’dan Cuhmuriyet’e geçiş de aslında Nakşi tabandan Bektaşi tabana kayıştır. Menemen Vak’ası, Bektaşiliğin Nakşiliğe karşı bir rövanşıdır.
Üdebanın günümüze gelen temel vurgu sahiplerini şöyle tasnif edebiliriz.
1. Namık Kemal
2. Mehmet Akif
3. Necip Fazıl
4. Sezai Karakoç
Necip Fazıl tam bir Namık Kemal devamıdır. Nakşi bir yapıya intisaplıdır.
SON İSLAMCI AKİF DEĞİL NECİP FAZIL’DIR
Mehmet Akif kanalında Sultan Abdülhamid’e muhalefet sebebiyle bir tıkanma görülmüş ve halk onu Cumhuriyetçiler safına saymıştır. Necip Fazıl, ‘Ulu Hakan Abdülhamid Han’ diyerek Akif’ten açılan boşluğu doldururken, Sezai Karakoç da ‘Mehmet Akif kitabıyla Necip Fazıl’ın ötekileştirdiği Akif damarını yeniden işletmeye yönelmiş ve aradaki buzları eritmeye çalışmıştır. Karakoç, daha çok Ziya Paşa Yahya Kemal ile süregelen bir tarif ve şuur getiren yumuşak bir İslam medeniyeti anlayışını devam ettirmektedir. Buna göre, Namık Kemal ön İslamcı, Necip Fazıl ise son İslamcı olmaktadır. Bağlı olduğu Nakşi gelenek sebebiyle de Sünni İslam anlayışını da gölgelememiştir. Bu sebeple Müslüman kamuoyunun nabzını tutan son İslamcı Akif değil, Necip Fazıl olmaktadır…
‘Niçin Müslüman aydın yetişmiyor’ sorusunu da özel bir şekilde cevapladı Gencer Hoca: Tasavvuf kanalları tıkandığı için. Necip Fazıl’ı
Nurettin Topçu’yu besleyenin bu damar olduğunu, hatta Hilmi Ziya Ülken’in bile Abdülaziz Bekkine’nin akrabası bulunduğunu belirterek ‘üdeba’ya dair derin derin tefekkür etmemizE vesile oldu.
Velhasılı, EDEBİYAT MEVSİMİ muhteşem bir açılımla başladı. Arkasının da öyle geleceğini umuyor ve diliyoruz. Emeği geçenlere Allah razı olsun, sa’yiniz meşkûr olsun diyoruz.
Elif Bilge Ceylan































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.