sabah, yazdıklarımın aslında tam da beni ifade etmediği, gereğinden fazla öfke yüklenmiş olduğu hissiyle kalkar, yazıyı yayınlamaktan vazgeçer veya daha mutedil hale getirirdim. Yaş aldıkça biraz daha kolay yatışmayı öğrendim. Ama yaşadığımız seçim süreci, tüm sakinlik tedbirlerimi, becerilerimi alaşağı etti. Seçim günü gazetede ne yazacağım diye üç gündür içim içimi kemiriyor. Şu okumakta olduğunuz kaçıncı yazı oldu bir bilseniz…
En çok şu halk düşmanı 'Ak Parti Mitinginde bir çapulcu' adlı blog yazarına ve onunla aynı sınıfsal konumda mevzilenenlere diyeceklerim vardı. Dedim de. Uzun uzun yazdım; kelimelerin yalımı okurken benim bile boğazımı yaktı, cümlelerin dehşetinden ürktüm. 'Dur' dedim kendime 'dur, seçim günü hiç olur mu böyle bir yazı!' Tam yatışmayı başarmak üzereydim, milli güvenlik skandalı patladı, beynimden vurulmuşa döndüm. Her topluluğun haini vardı ama Allah'ım bu bizim başımıza gelen neydi? Tamam, dört aydan beri dünya demokrasi tarihinde eşine menendine rastlanmayan, şeytanın aklına gelmeyen tuzaklar gördük ama bu kadarına 'pes' bile denilemezdi. Lakin ne yapıp edip susmalıydım. Bu yazı, 30 Mart günü yayınlanacaktı. O gün millet konuşmalı, biz de millet iradesinin en hakiki biçimde tecellisi için beklemeliydik. Bize de, insanımıza da, demokrasimize de yakışanı buydu. Hem herkes, o blogcunun merhamet sosuyla nefretini, tiksintisini gizlemeye çalıştığı insanlar, benim gördüklerimi görmemişler miydi? Mesele vatan müdafaası olduğunda bu millet, metaneti, basireti kadar uyanıklığını ve yılmaz mücadele azmini göstermede kaç kere ispatı rüşt etmemiş miydi? Kimsenin bizim kelimelerimize, şavkımıza ihtiyacı yoktu.
Yazının devamı için:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ErolG%C3%B6ka/secmen-olarak-insan/51064































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.